III- DESTEK TAZMİNATI KONUSUNDA KISA BİLGİLER
1- Ölüm nedeniyle tazminat
Borçlar Yasası 45/2.maddesine göre: “Ölüm sonucu başka kimseler ölenin yardımından yoksun kalmışlarsa, onların bu zararlarını ödemek gerekir.”
Madde metninden anlaşılacağı üzere, ölenin yardımından (desteğinden) yoksun kalanlar “başka kimseler” olup, “destekten yoksun kalma tazminatı” isteme hakkı, mirasçılık sıfatından bağımsız, ölümle intikal etmeyen, destekten yoksun kalanların kişiliklerinde oluşan bağımsız bir haktır.
Bu konuda, yerleşik uygulamayı, yargısal ve bilimsel inançları gözönünde tutarak “destek” ve “destekten yoksunluk” kavramlarına açıklık getirmemiz; ondan sonra da “yoksun kalınan nedir” sorusunu yanıtlamamız gerekmektedir.
2- Destek kavramı
Destek, birlikte yaşadığı kişilere ve yakınlarına sürekli ve düzenli olarak türlü yollardan ve türlü biçimlerde yardım eden, onlarla sürekli yardımlaşma ve dayanışma içinde bulunan, koruyup kollayan, eğer ölmeseydi ilerde yardım etmesi beklenen veya büyük bir olasılıkla yardım edecek olan kişidir.
Yardım ve desteklik türlü biçimlerde olabilir:
a) Para vererek,
b) Yardım ve hizmet ederek,
c) Koruyup kollayarak,
d) Akıl vererek ve yol göstererek,
e) Bilgi ve deneyimlerinden yararlandırarak,
f) Yiyecek, elbise, mesken sağlayarak,
g) Eğitim masraflarını karşılayarak.
Ancak, destek sayılabilmek için ölenin mutlaka ölüm zamanında bir kimseye yardımda bulunmasına gerek yoktur; ilerde kurulacak olan yardım ve gözetim ilişkisi de B.K. m.45/2’nin uygulanması için yeterlidir. Başka bir deyişle, ölüm olmasaydı ilerde kurulacak ilişkinin bir destek ilişkisi olacağı kesin ise, destekten yoksunluk tazminatı istenebilir.
Bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere, iki tür desteklik söz konusudur: 1) Gerçek destek, 2) Varsayımsal destek.
Gerçek destek, öldüğü güne kadar başkasına sürekli ve düzenli bir biçimde bakıp gözeten ve çeşitli yardımlarda bulunan kişidir. Bugünkü görüş artık parasal desteklikle sınırlı tutulmadığına göre, kişiler hangi yaşta olurlarsa olsunlar, bir kazançları ve malvarlıkları bulunmasa da beden güçleriyle birbirlerine hizmet ederek destek olurlar. Örneğin, hizmet etmek (ev kadınlarının ev hizmetleri) maddi destek sayıldığına göre, çocuk-yaşlı, kadın-erkek ayrımı yapılmaksızın en azından asgari ücretler düzeyinde destek tazminatı hesaplanmalıdır. Bunun gibi, ileri yaştaki ve emeklilik çağındaki kimselerin de, ayrıca kazançları ve malvarlıkları olmasa bile bedensel varlıklarıyla, birikimleri ve deneyimleriyle yakınlarına destekliği kabul edilmelidir.
Varsayımsal destek, ölüm olmasaydı, yaşamın ve olayların olağan akışı içerisinde ilerde kurulacak bakma ilişkisi uyarınca destek olması beklenen kimsedir. Çocukların ana ve babalarına destekliği buna örnektir Nişanlıların da gelecekte birbirlerine destek olacakları genel kabul görmekte, ancak bu konuda sakıngan davranılmaktadır. Bizce, evlenme hazırlığı içinde oldukları kanıtlanabilen nişanlılar veya sözlüler birbirlerinin varsayımsal desteği sayılmalıdırlar.
3- Destekten yoksunluk
Destekten yoksunluk, mirasçılık sıfatından ayrı bağımsız bir haktır. Destek kavramı hukuksal bir ilişkiyi değil, eylemli bir durumu hedef tutar. Bu nedenledir ki akrabalık, mirasçılık, kanuni veya akdi bir bakma yükümlülüğü asla aranmaz.
Destekten yoksun kalma tazminatı, doğrudan doğruya hayatta kalanların kişiliklerinde doğan bir haktır; bu hak onlara ölenden geçmiş değildir. Destekten yoksun kalma tazminatı ile ölenin mirası arasında da herhangi bir ilgi kurulamaz.
Yasa’da, öğretide ve yargısal inançlarda “destekten yoksun kalma tazminatı” isteyebilecek olanlar sınırlandırılmamış olup, bunlardan başlıcalarını şöyle sıralayabiliriz:
a) Eş : Tazminatın hesabında çocuk sayısı ve yeniden evlenme olasılığı ile destek payı dikkate alınır.
b) Çocuklar : Genel olarak erkek ise 18 yaşına kadar, kız ise 22 yaşına kadar, lise çağında iseler erkekler 20, kızlar 22 yaşına kadar, yüksek öğrenim yapıyorlarsa kız-erkek ayrımı yapılmaksızın 25 yaşına kadar destek görürler. Sakat, ayırtım gücünden yoksun ve sürekli bakılması gereken çocukların destek hesabı, desteğin yaşam süresi ile sınırlı olarak, yaşam boyu yapılır. Ayrıca, evlenmemiş olup anne ve babasıyla yaşayan, bir işi ve kazancı bulunmayan kız çocukların yaşlarına göre evlenme şans oranları hesaba katılarak belirlenen yaşa kadar destek tazminatı hesaplanması gerekeceği kanısındayız.
c) Evlâtlık: Resmi biçimde evlâtlık ilişkisi ile bağlı kişiler, öz evlâtlar gibi ana .babalarından destek alırlar ve onlara destek olurlar.
d) Ana ve baba: Desteğin veya ana-babanın varlıklı olup olmadıklarına bakılmaksızın, belli bir oranda evlâdın destekliği kabul edilmektedir.
e) Kardeşler: Eski MK m.315 – 316 ve yeni MK m.364’e göre,desteklik edecek kardeşin gerek parasal ve gerekse bedensel yönden yardım edecek gücü bulunmalı; destek tazminatı isteyen kardeşin ölen kardeşinden eylemli yardım ve destek gördüğü kanıtlanmalıdır.
f) Aynı çatı altında yaşayan yakınlar: Birbirlerine yardım ve hizmet ederek yaşayan birinci derecede yakınların destekliği de kabul edilmektedir.
g) Nikâhsız eş (Aynı çatı altında uzun süreden beri birlikte yaşayan kişiler, aralarında resmi evlilik bağı olmasa bile, birbirlerine destektirler.)
h) Nişanlılar: Evlilik hazırlıkları içinde oldukları ve ölümle bu olanağın ortadan kalktığı kanıtlanmak koşuluyla nişanlılar birbirlerinden destek tazminatı isteyebilirler.
i) Ölenin düzenli yardımını gören kişiler, (eğer ölümle kesilmemişse) burs alan öğrenciler vb.
IV-DESTEKTEN YOKSUNLUKTA “YOKSUN KALINAN” NEDİR ?
Yoksun kalınan, ölenin bedensel varlığıyla “yardım ve hizmet ederek” sağladığı destekliktir. Bunun ölenin malvarlığıyla (mirasla ve mirasçılıkla) bir ilgisi yoktur. Destekten yoksun kalanlar aynı zamanda mirasçı iseler, ölümle onlara kalan malvarlığı, haksız eylemin yolaçtığı zararın bir sonucu değildir. Bu nedenle destek tazminatını, yıllar önce terkedilmiş bulunan “bakım gücü-bakım ihtiyacı” kavramlarıyla açıklamak ve değerlendirmek son derece yanlıştır.Uygulamada tazminatın hangi ölçülere göre hesaplandığından ve Yargıtay görüşlerinden habersiz kişilerin (bilimsellik kaygısıyla) yabancı kaynaklardan alıntıladıkları (ölenden veya üçüncü kişiden miras kalmışsa, bakım ihtiyacını karşıladığı ölçüde tazminattan indirim yapılacağı ve hatta davanın tümüyle reddedileceği türünden) görüşler, bizce tam bir “kara mizah” örneğidir. Ya da ölenin bakım gücü (parası,işi,kazancı) yoksa tazminat hesaplanamayacağı ve bu durumda da davanın reddi gerekeceği türünden görüşler konuya anamalcı bakışın (vahşi kapitalizmin) “insafsızlık” örneğidir.
Bunun gibi, sosyal güvenlik kurumlarının (belli bir süre prim ödemiş olmanın karşılığı olarak) ölüm dalından bağladıkları dul ve yetim aylıklarının ya da özel sigortalara prim ödenerek yaptırılan bireysel kaza ve yaşam sigortalarından alınan paraların (zararı karşıladığı ölçüde) tazminattan indirileceği veya sosyal güvenlik gelirleri ile özel sigorta ödemeleri “bakım ihtiyacını” karşılamış ise tazminat isteklerinin reddedileceği türünden (yasaların emredici hükümlerine aykırı) görüşler ileri sürenlerin nasıl bir hukuk anlayışına sahip olduklarını ve hangi amaca hizmet ettiklerini bilmek istiyoruz.
Destek tazminatında “bakım gücü-bakım ihtiyacı” türünden belirsiz kavramlar (yukarda belirttiğimiz gibi) yıllar önce terkedilmiş;destekten yoksunluk, ölen kişinin “gelirinden” değil, beden ve beyin gücüyle yarattığı maddi olanaklardan yoksunluk olarak kabul edilmiştir. Ölenin destekliğinin, yalnız parasal değil, ondan da öte yakınlarına “yardım ve hizmet ederek” gerçekleşeceği, ölenin bedensel ve beyinsel etkinliğinin sona ermesinin başlı başına “destekten yoksun kalma tazminatı” istenmesi için yeterli ve haklı neden olacağı; ölenden bir işyeri, şirket, çiftlik, kira getiren taşınmaz, rant (gelir) sağlayan yatırımlar kalmış olsa bile, ölümle bütün bu malvarlıklarını yönetenin “bedensel ve düşünsel” varlığından ve etkinliğinden yoksun kalınması karşısında, ölenin yerine bu işleri yönetecek olanın yükleneceği hizmetin karşılığının “tazminatın ölçüsü” olacağı görüşleri ağırlık kazanmış; Yargıtay kararları bu yönde oluşmuş, gelişmiş ve yerleşmiştir.
Özellikle, aynı çatı altında yaşayan veya ayrı yerlerde olsalar dahi aile bireylerinin, parasal olmasa bile, birbirlerine yardım ve hizmet ederek destekliğinin bir yaşam gerçeği olduğu; ölümle bu destekliğin sona ermesinin başlı başına “destekten yoksun kalma tazminatı” istemek için yeterli olacağı kabul olunmuştur. Örneğin, ev kadınlarının ev hizmetlerini yaparak ayın çatı altında yaşayan aile bireylerine destekliği tazminat isteğinin haklı nedenlerindendir.
Yargıtay’ın bir çok kararlarında, yıllar önceye ait yanlış ve yabancı kaynaklı bir değerlendirme olan “bakım gücü-bakım ihtiyacı” kavramlarının doğru olmadığı ve benimsenmediği açığa vurulmuş; örneğin “destekten yoksun kalanlar varlıklı kimseler olsalar bile, ilerde yoksulluğa düşmeyecekleri söylenemez” denilerek “bakım ihtiyacı” kavramının yanlışlığı ortaya konulmuş;
Bakım gücü konusunda da, parasal desteklik söz konusu olmasa bile, bir kimsenin yakınlarına yardım ve hizmet ederek, bakıp gözeterek, koruyup kollayarak destek olacağı, evlâdın anne ve babasını arada bir ziyaret etmesinin dahi destek sayılmasına yeteceği, ev kadınının bir işi ve kazancı olmasa dahi ev hizmetlerini yaparak yakınlarına destek sağlayacağı görüşleri benimsenerek, bakım gücü kavramının yaşam gerçeklerine göre ele alınıp değerlendirilmesi gerektiği uyarısında bulunulmuştur.
Maddi tazminat hesabında da, kişilerin birbirlerine “yardım ve hizmet” ederek destekliği ile ölenin “bedensel ve düşünsel” etkinliğiyle sağladığı desteklik “tazminatın ölçüsü” olarak alınmaya başlanmış olup, Yargıtay’ın son dönem kararları ile geçmişten gelen pek çok kararları bu yöndedir. Örneğin:
Yardım ve hizmet ederek desteklik konusunda:“Desteğin yardımının yalnızca parasal nitelikte bulunması zorunlu değildir. Eylemli ve düzenli olarak yapılan hizmet edimleri de bir kimsenin destek sayılması için yeterlidir. Hizmet edimlerinden yoksun kalma durumunda, bunun karşılığı olarak maddi tazminatın ödetilmesi, Borçlar Yasası’nın 45. maddesine uygun düşer” denilmiş;
Ölenin “bedensel ve düşünsel etkinliğiyle sağladığı desteklik” ise tazminatın tek ölçüsü kabul edilmiş; ölenden (miras, miras gelirleri, şirket kâr payları türünden) yüklü bir malvarlığı kalmış ve yakınlar bu yüzden zenginleşmiş ya da onlar zaten bakım ihtiyacı bulunmayan varlıklı kimseler olsalar dahi, ölenin “çalışarak, yardım ve hizmet ederek” sağladığı desteklikten yoksun kalınması, başlı başına tazminat istemek için yeterli bulunmuştur. Bu konuda Yargıtay kararlarında “Desteğin ölümüyle malvarlığını (şirketi, ticarethaneyi, tarım işletmesini, kira getiren mülkleri) yönetenden, desteğin “bedeni ve fikri faaliyetiyle” sağladığı “kişisel katkısından” yoksun kalınması ve destek yerine başka bir kişinin işleri üstlenmesi durumları değerlendirilerek bir “kazanç” unsuru saptanması ve buna göre tazminat hesabı yapılması” öngörülmüştür.
Yargıtay kararlarında uzun yıllardan beri “destekliğin yalnızca parasal olmayacağı, “yardım ve hizmet ederek de, gözetip kollayarak da destek olunabileceği” benimsendiğine göre, kesinlikle diyebiliriz ki, yoksun kalınan ölenin “bedensel ve düşünsel etkinliğiyle” sağladığı her türlü destekliktir. İşte ölenin yakınlarının zararı, malvarlığı eksilmesinin ötesinde ve öncelikle böyle bir zarardır.
Yargıtay’ın artık yerleşik, düzenli ve tutarlı nitelik kazanmış kararlarına göre, ölenden mirasçılarına yüklü bir miras kalmış olsa bile,ölenin bedensel ve düşünsel etkinliğinden yoksun kalınması başlı başına bir zarardır ve bu zarar destekten yoksun kalma tazminatının ölçüsü olarak alınmak ve değerlendirilmek gerekmektedir.