Avukat Dinç Can Kaptan'ın BBC gazetesi Bilişim Suçları Dijital Şiddet üzerine son röportajını okumak için lütfen tıklayın.  Cumhuriyet Gazetesi'nde de yayınlanan bu röportajı Cumhuriyet Gazetesi üzerinden okumak için ise lütfen burayı tıklayın.

Tıbbi Hata Davaları, Doktor Tazminat, Yanlış Tedavi Tazminat

Devlet hastanelerinde yapılan hizmet, kamu yararı amacı taşıyan kamu hizmetidir ve kamu hizmetiyle ilgili zararlarda devlet birinci derecede sorumludur. Devlet hastanesinde yapılan tedavide zarara hekim sebep olsa bile hukuken devlet sorumlu olur. Çünkü devlet hastanesine bağlı hekim bir kamu görevlisidir ve Anayasanın 129. maddesinin 5. fıkrasına göre de, kamu görevlilerinin bu görevlerini yerine getirirken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları ancak idare aleyhine açılabilir. Bu bağlamda, hasta tazminat davasını idarî yargıda “tam yargı davası” adı altında sadece Sağlık Bakanlığı’na karşı açabilir. Çünkü kamu hastanelerinden sorumlu olan en üst idarî birim Sağlık Bakanlığı’dır. Bakanlık tazminata mahkûm edilirse, daha sonra hekime karşı rücu davası açarak kusuru oranında ona rücu eder.
Yargıtay da bu ilkeyi benimsemekle birlikte bazı özel durumlarda, zarar Kamu Hastanesinde meydana gelse bile Tazminat Davasının doğrudan doğruya hekime karşı açılabileceğini kabul etmiştir. Davanın doğrudan hekime karşı açılabilmesi için, görevinden ayrılabilir salt kişisel kusur ölçütü kabul edilmiştir. Aşağıdaki kararda da görüldüğü üzere, hastanın kolunun kesilmesiyle sonuçlanan eylem, hekimin tamamen şahsi kusurundan kaynaklandığı için Devletin sorumluluğuna gidilmemiştir.
T.C. YARGITAY HUKUK GENEL KURULU

E. 2001/4-595
K. 2001/643
T. 26.9.2001

• TAZMİNAT TALEBİ (Hastaya Müdahalede Gecikerek Kolunun Kesilmesine Sebep Olan Doktora Karşı Açılan Davada Husumet)
• MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT DAVASINDA HUSUMET (Doktorun Hastaya Müdahalede Gecikmesi Nedeniyle Hastanın Bir Kolunu Kaybetmesi Nedeniyle Açılan)
• HUSUMET (Doktorun Kusurlu Davranışıyla Hastanın Vücut Bütünlüğünde Zarar Meydana Gelmesi Halinde Doktora Karşı Tazminat Davası Açılabilmesi)
• DOKTORUN KUSURLU DAVRANIŞIYLA HASTANIN VÜCUT BÜTÜNLÜĞÜNDE ZARAR MEYDANA GELMESİ (Doktora Karşı Tazminat Davası Açılabilmesi)
• TEDAVİDE GECİKME NEDENİYLE VÜCUT BÜTÜNLÜĞÜNDE ZARARA SEBEBİYET VERME (Doğrudan Doktora Karşı Tazminat Davası Açılabilmesi)

ÖZET : Devlet hastanesinde görevli ve memur olan davalı doktorun hastası olan davacıya zamanında ve gerekli tedaviyi yapmayarak bir kolunun omuzdan kesilmesine neden olduğu ve doktorun bu eyleminin görevinden ayrılabilir salt kişisel kusura dayandığı iddiası ile eldeki davanın açıldığı, yine doktorun bu eylemi nedeniyle gazetede çıkan ve istediği çıkar karşılanmayınca önce hastayla ilgilenmediği sonra isteği karşılanınca ilgilendiği ancak müdahalede geç kaldığı yönündeki bir köşe yazısı üzerine Sakarya Valiliğinin 21.7.1994 tarihli yazıları ile bu konuda başka duyumlar da bulunduğu gerekçesiyle sağlık bakanlığından müfettiş görevlendirilmesinin talep edildiği, müfettişlerce yapılan inceleme sonucunda “diğer iddiaların kanıtlanamadığı, ancak açık kırıklarda ilk 6-8 saat içinde ameliyathane ortamında debridman gerekli olduğu, bunda gecikildiği ve uygulanan antibiyotik tedavisinin de yetersiz kaldığı, doktor hakkında TCK.nın 459 maddesi ile yargılanmak üzere ceza davası açılması gerektiği” görüşüyle fezleke hazırlanıp, verilen 24.11.1994 gün ve 1994/52 sayılı lüzumu muhakeme kararı üzerine de Sakarya Asliye 1. Ceza Mahkemesinin 6.5.1997 gün ve 1995/37 e. 1997/314 k. Sayılı kararıyla Türk Ceza Kanununun 459 maddesi gereğince cezalandırıldığı, bu kararın denetimden geçerek onandığı dosya kapsamı ile bellidir. Ceza mahkemesi kararının dayanağı yüksek sağlık şurasının davalı doktor hakkındaki 18-19 eylül 1996 tarihli 191/9434 sayılı karanın depritmanında gecikilmekle birlikte antibiyotik tedavisinde de geç kalındığı, bu nedenle 2/8 kusurlu olduğu” yönündeki kararıdır. Bu olgular karşısında davalı doktorun salt idari bir görevin yerine getirilmesi sırasında zarara yol açmayıp, idari görevi cümlesinden olmakla birlikte hekimlik sanatının icrası sırasında hakkında verilip kesinleşen mahkumiyet kararıyla da belirlenen ve görevinden ayrılabilen salt kişisel kusuru ile davacı zararına yol açtığında duraksama bulunmamaktadır. Bu nedenle mahkemenin davanın idareye karşı açılması gerektiği gerekçesiyle davanın husumet yönünden reddine ilişkin kararında direnmesi usul ve yasaya aykırıdır.

T.C.
YARGITAY
3. Hukuk Dairesi

Esas:2005/10268
Karar:2005/11876
Tarihi:15/11/2005

Dava 4.000.000.000 lira manevi tazminatın yasal faiz ve masraflarla birlikte davalı taraftan tahsili istenilmiştir. Mahkemece davanın zamanaşımı nedeni ile reddi cihetine gidilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü.

Davacı vekili dilekçesinde, müvekkilinin davalı sağlık kuruluşundaki yanlış tedavisi sonucunda ayak ve kolunda hareket kabiliyetinin azaldığını beyan ederek, 4 milyar TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı savunmasında, zamanaşımı itirazında bulunmuş, mahkemece davanın zamanaşımı nedeni ile reddine karar verilmiştir.

Dava konusu uyuşmazlık, BK’nun 386.maddesinde ifadesini bulan vekalet akdinden kaynaklanmaktadır. Davacı, davalı sağlık kuruluşundaki doktorların yanlış tedavisi sonucu uğradığı zararın tazminini talep etmektedir.

BK. m.125 gereğince “Bu kanunda başka suretle hüküm mevcut olmadığı takdirde, her dava on senelik zamana tabidir”.

Öyle ise mahkemece, vekalet akdinden doğan uyuşmazlıkların BK.m.125 gereğince 10 senelik zamanaşımına tabi olacağı düşünülerek, davanın esasına girilip yapılacak yargılama neticesinde bir karar verilmesi gerekirken, yanlış gerekçeler ile davanın zamanaşımı nedeni ile reddine karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.

Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının halinde temyiz edene iadesine, 15.11.2005 oybirliğiyle karar verildi.