T.C. YARGITAY
10.Hukuk Dairesi
Esas: 2006/16737
Karar: 2007/5469
Karar Tarihi: 09.04.2007
İŞÇİ ALACAKLARI DAVASI – TAZMİN SORUMLULARININ SORUMLULUĞUNUN BELİRLENMESİ – DAYANIŞMALI SORUMLULUK ESASLARI – KUSURLU OLDUĞU TESBİT EDİLEN DAVALILARIN TERÖRİSTLERE RÜCU OLANAĞININ BULUNMADIĞI
ÖZET: Somut olayda tazmin sorumlularının sorumluluğunun belirlenmesinde; işbu rücu davasında, Borçlar Yasasına dayanarak dayanışmalı sorumluluk esasları çerçevesinde, rücu alacağının teröristlerin kusuruna ait kısmının da davalılardan tahsili istenmiş olup, kusurlu olduğu tesbit edilen davalıların, teröristlere rücu olanağının bulunmadığı, sigortalının ölümünde kusurlu olanların eyleminin taksire dayanıp, teselsül hükümlerine göre sorumlu oldukları, teröristlerin eyleminin ise kasta dayandığı bu gibi durumlarda; <hal ve mevkiin icabı> olarak Borçlar Yasasının hükümlerine göre takdir edilecek oranda haksahiplerine bağlanan gelirlerin ilk peşin sermaye değerinin tamamından hakkaniyet indirimi yapılması gerekir.
(506 S. K. m. 26) (1475 S. K. m. 73) (4857 S. K. m. 77) (1086 S. K. m. 76) (818 S. K. m. 43, 44, 51) (İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğü m. 2) (2709 S. K. m. 153) (ANY. MAH. 23.11.2006 T. 2003/10 E. 2006/106 K.)
Dava: Davacı, işkazası sonucu ölen sigortalının hak sahiplerine bağlanan peşin değerli gelirler ile yapılan harcama ve ödemeler sebebiyle uğranılan Kurum zararının rücuan ödetilmesini istemiştir.
Karar: Mahkeme, ilamında belirtildiği biçimde davanın reddine karar vermiştir.
Hükmün, davacı Avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi Mustafa Arınmış tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
Dava, 19.08.1997 gününde bir grup teröristin silahlı saldırısı sonucu ölen Hafik ilçesi Kızıldağ Krom Madeni işyeri sigortalısı Sezgin Işık’ın hak sahiplerine yapılan sosyal sigorta yardımları sonucu meydana gelen Kurum zararının 506 s. Yasanın 26 ncı maddesi uyarınca rücuan ödetilmesi istemine ait olup, mahkemece, davanın reddi kararı verilmiş ise de, yapılan inceleme ve araştırma hüküm kurmaya elverişli değildir.
Mahkemece alınan 18.07.2005 günlü kusur raporunda, 2495 s. Kanun kapsamında fiziki önlemler almayan işverenin %25, teröristlerin %75 oranında kusurlu olduğu belirtilmiş, hükme dayanak alınan 08.03.2006 günlü raporda ise, davalılara kusur verilmemiştir.
Davanın kanuni dayanağı 506 S. Yasanın 26’ncı maddesindeki <İş kazası …, işverenin kastı veya işçilerin sağlığını koruma ve iş güvenliği ile ilgili mevzuat hükümlerine aykırı hareketi veyahut suç sayılabilir bir hareketi sonucu olmuşsa, Kurumca sigortalıya veya haksahibi kimselerine yapılan veya ileride yapılması gerekli bulunan her türlü giderlerin tutarları ile gelir bağlanırsa bu gelirlerinin 22 nci maddede belirtilen tarifeye göre hesaplanacak sermaye değerleri toplamı …, 3 üncü bir kişinin kasıt veya kusuru yüzünden olmuşsa, Kurumca tüm sigorta yardımları yapılmakla beraber zarara sebep olan 3 üncü kişilere … rücu edilir.> düzenlemesi gereği, davalıların rücu alacağından sorumluluğu ancak, maddede ön görülen koşulların gerçekleşmesi halinde mümkündür.
506 S. Yasanın 26 ncı maddesine dayanan rücu davalarında kusurun belirlenmesinde; mahkemece, öncelikle zararlandırıcı sigorta olayının ne biçimde oluştuğu dosya içindeki bütün deliller takdir olunarak varsa çelişki giderilerek belirlenmeli ve kabul edilen maddi olgular bilirkişiye bildirilip olaydaki kusur durumunun buna göre çözümlenmesi istenmelidir. Bundan başka bu tür davalarda, konuda uzman bilirkişi ya da bilirkişi kurulunun, olayda ki tarafların kusur durumunu saptarken 506 S. Kanunun 26, (olay tarihi itibariyle yürürlükte olan) 1475 s. Kanunun 73, 4857 s. Kanunun 77 ile İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğünün 2 ve sair maddelerine uygun olarak, iş güvenliği mevzuatına göre hangi önlemlerin alınması gerekeceğini, bu önlemlerin işverence alınıp alınmadığını ve alınmış önlemlere sigortalı işçinin uyup uymadığını ve dayanağı mevzuat hükümleri ayrıntılarıyla irdelenerek gösterilmeli, soyut ifadelerin kullanımı ile yetinilmemelidir.
Bu kanuni düzenlemeler çerçevesinde mahkemece, tarafların kusur oranlarının gerçeğe uygun olarak tespiti ve kusur raporları arasındaki çelişkinin giderilmesi için; zararlandırıcı sigorta olayı meydana geldikten sonra davalı işverenin işyerinin 2495 s. Bazı Kurum ve Kuruluşların Korunması ve Güvenliklerinin Sağlanması Hakkında Yasa kapsamına alınmasına ait talebinin sonucu, zararlandırıcı sigorta olayının meydana gelmesinden önce böyle bir başvuru yapılıp yapılmadığı, davaya konu zararlandırıcı sigorta olayının meydana geldiği maden ocağına terörist saldırı ihbarı bulunup bulunmadığı, bu tür saldırı ihtimaline karşı güvenlik güçlerinden koruma talep edilip edilmediği, saldırı ihbarı veya koruma talebi olduğunun belirlenmesi halinde güvenlik güçlerinin ne gibi tedbirler aldığı araştırılıp aydınlığa kavuşturulduktan sonra, işyerinde iş güvenliği tedbirlerini alma ve bu tedbirlere uyulması için gerekli eğitim ve denetim yetki ve sorumluluğunun işverenlere ilişkin olduğunun dikkate alınması istenerek, işçi sağlığı ve iş güvenliği ile zararlandırıcı sigorta olayının meydana geldiği iş kolunda uzman bilirkişiler kurulundan yöntemince düzenlenmiş, davalılar işveren ve İçişleri Bakanlığının gerçek kusur durum ve oranlarını belirleyen kusur raporu alınarak, dosyadaki bilgi ve kanıtlar ışığında değerlendirilip, sonucuna göre bir karar verilmesi gereğinin gözetilmemesi, usul ve kanuna aykırı olup bozma nedenidir.
Öte yandan, davanın kanuni dayanağını oluşturan 506 s. Yasanın 26 ncı maddesindeki halefiyet ilkesi uyarınca, Kurumun rücu alacağı, hak sahiplerinin tazmin sorumlularından isteyebileceği maddi zarar (Tavan) miktarı ile sınırlı iken, Anayasa Mahkemesinin 21.03.2007 tarih ve 26649 s. Resmi Gazetede yayınlanan 23.11.2006 tarih ve E:2003/10, K:2006/106 s. kararı ile, 26 ncı maddedeki <…sigortalı veya hak sahibi kimselerin işverenden isteyebilecekleri miktarla sınırlı olmak üzere…> bölümünün, Anayasaya aykırılık sebebiyle iptal edilmesine karar verilmiş bulunması, Anayasanın 153 üncü maddesine göre, Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmesi ve giderek elde bulunan ve kesinleşmemiş bütün davalarda uygulanmasının zorunlu olması, iptal kararının Resmi Gazetede yayınlandığı 21.03.2007 tarihinden sonra Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasasının 76 ncı maddesi uyarınca, yürürlükteki yasaları tatbik etmekle yükümlü bulunan mahkemelerin ve Yargıtay’ın yürürlükten kalkan bir kanun maddesine dayanarak inceleme yapma ve karar verme yetkilerinin bulunmadığının kabulünün doğal bulunması, 26 ncı maddedeki anılan cümlenin iptali ile Kurumun rücu hakkının yasadan doğan kendine özgü ve sigortalı ya da hak sahiplerinin hakkından bağımsız basit rücu hakkına dönüşmüş olması karşısında, ilk peşin değerli gelirlerin tazmin sorumlularının kusuruna isabet eden miktarla sınırlı biçimde hüküm kurulması gerekir. Bu bağlamda hemen belirtmek gerekir ki, eskiden olduğu gibi maddi zarar (Tavan) hesabı yapılması gerekmemektedir. Öte yandan, tazmin sorumlusunun sigortalıya veya hak sahiplerine yapmış olduğu her türlü ödemenin Kurumun rücu alacağından düşülmesine imkan bulunmadığı göz önünde bulundurulmalıdır. Zira, bu tür rücu davaları Anayasa Mahkemesinin iptal kararından önce halefiyet esasına göre açılmakta iken, iptal kararından sonra kanundan doğan bağımsız rücu alacağına dönüşmüş olup, kanun maddesi bu haliyle yorumlandığında artışların istenilemeyeceği sonucuna ulaşılacağında kuşku ve duraksamaya yer yoktur.
Ayrıca, tazmin sorumlularının sorumluluğunun belirlenmesinde; işbu rücu davasında, Borçlar Yasasının 51 inci maddesine dayanarak dayanışmalı sorumluluk esasları çerçevesinde, rücu alacağının teröristlerin kusuruna ait kısmının da davalılardan tahsili istenmiş olup, kusurlu olduğu tesbit edilen davalıların, teröristlere rücu olanağının bulunmadığı, sigortalının ölümünde kusurlu olanların eyleminin taksire dayanıp, teselsül hükümlerine göre sorumlu oldukları, teröristlerin eyleminin ise kasta dayandığı bu gibi durumlarda; <hal ve mevkiin icabı> olarak Borçlar Yasasının 43 ve 44 üncü maddeleri hükümlerine göre takdir edilecek oranda haksahiplerine bağlanan gelirlerin ilk peşin sermaye değerinin tamamından hakkaniyet indirimi yapılması gereği de gözardı edilmemelidir.
Mahkemece, yukarda açıklanan maddi ve hukuki esaslar gözetilmeksizin yanılgılı değerlendirme ve eksik inceleme sonucu yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve kanuna aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacı Kurum Avukatının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
Sonuç: Temyiz edilen hükmün yukarda açıklanan sebeplerle BOZULMASINA, 09.04.2007 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
Benim oğlum 3 gün önce Ankara’da bir şirkette çalışırken iş kazası geçirdi. Oğlumun bir kolu koptu ve şuan hastanede. Sgk’ya iş kazası bildiriminde bulunduk fakat iş kazası tazminatı için ayrı bir dava açmamız gerektiğini söylediler. Acaba siz bu davaları alıyor musunuz ? Avukatlık ücretiniz ne kadar ?