Tasarrufun İptali Davası; İcra ve İflas Kanununun 277-284’üncü ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkındaki Kanunun 24-31’inci maddelerinde düzenlenmiştir. Tasarrufun iptali davalarının amacı borçluların alacaklılarından mal kaçırmak kastıyla kötü niyetli olarak yapmış oldukları hukuki işlemleri, davacı alacaklı bakımından hükümsüz sayarak, alacağını tahsil etmesini sağlamaktır. Özellikle 90’lı yılların sonundan itibaren tasarrufun iptali davalarına uygulamada sıkça rastlandığını görüyoruz. İptal davaları ne kadar geniş bir uygulama alanı bulur ve borçluların alacaklılarından mal kaçırmak kastıyla yaptıkları kötü niyetli tasarruflar ne kadar fazla iptale tabi tutulursa, kötü niyet o kadar az ödüllendirilmiş (!) olacaktır1.
Tasarrufun İptali Davaları hakkında hem teorik hem de uygulamaya yönelik bilgiler vermek amacıyla hazırlanmış olan bu proje dört bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde “iptal davasının amacı ve hukuki niteliği”, ikinci bölümde “iptal davalarının konusu”, üçüncü bölümde “iptale tabi tasarrufların neler olduğu”, dördüncü bölümde ise “yargılama” konusu ayrıntılı olarak incelenmiştir.
1.1. İptal Davasının Amacı
İptal davasının amacı, borçluların henüz tasarruf yetkilerinin kısıtlanmamış olduğu dönemde (yani, haciz ve iflas kararından önce) alacaklılarından mal kaçırmak kastıyla, kötü niyetle yapmış oldukları hukuki işlemleri, davacı alacaklı bakımından hükümsüz sayarak, borçlunun malvarlığından uzaklaştırdığı (çıkardığı) dava konusu mal üzerinde, sanki bu mal hala borçluya aitmiş gibi, alacaklının cebri icra yoluyla bu malın haciz ve satışını isteyerek alacağını elde etmesini sağlamaktır2.
İptal Davasının Hukuki Niteliği
Hakkında haciz işlemine girişilen borçlunun tasarruf yetkisi, bu tarihten itibaren kısıtlanır. Hacizden evvel malları üzerinde serbestçe tasarrufta bulunabilen borçlular, henüz alacaklıların takibine hedef olmadan onlardan mal kaçırmak amacı ile, malvarlıklarının tamamını ya da bir kısmını, bir takım hileli işlemlerle başkalarına devredebilirler. İşte bu gibi kötü niyetli borçluların mal kaçırmak kastı ile yaptıkları bu tür işlemlerden zarar gören alacaklıları korumak amacı ile alacaklılara İptal Davası denilen bir dava açma hakkı tanınmıştır.
İptal Davası; borçlunun alacaklılarına zarar veren bazı tasarruflarını, alacak ölçüsünde hükümsüz hale getirmeye yarayan bir davadır3. Bu niteliği ile söz konusu iptal hakkı bir yenilik doğurucu hak olmayıp, kuruluşunda baştan aşağı geçerli bir hukuki işlemi, cebri icra alanına özgü kalmak koşulu ile tasfiye etmeye yönelik bir “nispi talep hakkıdır”. İptal davasının, davacı-alacaklı lehine sonuçlanması halinde, dava konusu mal tekrar borçlunun malvarlığına (mülkiyetine) dönmez. Yani, borçlunun yapmış olduğu hileli işlem maddi hukuk bakımından iptal edilmez, hükümsüz hale getirilmez.
Sadece yapılan hileli işlem alacaklı bakımından hüküm ifade etmez. Alacaklı yapılan işleme, örneğin satışa, kurulan ipoteğe rağmen, o malı sattırarak alacağını alır. Eğer alacaklının alacağı ödendikten sonra geriye para artarsa, bu borçluya değil, borçlu ile hukuki işlemde bulunan üçüncü kişiye verilir. Kısacası iptal davası ayni bir dava olmayıp kişisel bir davadır.
İptal Davasının Kişisel Bir Dava Olmasının Uygulamadaki Sonuçları
* Davanın konusu taşınmaz mal dahi olsa özel yetki kuralı olan HUMK’nun 13. maddesi iptal davalarında uygulanmaz ve yetkili mahkeme HUMK m.9 ve bazı durumlarda da m.21’e göre belirlenir.
* Davanın değeri iptal konusu tasarrufun kıymetine göre değil, alacaklının elindeki aciz belgesinde gösterilen ödenmemiş alacak miktarı ile iptal konusu tasarrufun kıymetinden hangisi az ise az olana göre belirlenir. Bu husus; görevli mahkemeyi saptamada ve yargılama harçları ile avukatlık ücretinin hesaplanmasında önem taşır.
* İptal isteminin kabul edilmesi halinde, dava konusu tasarrufun tümünün değil, sadece takip konusu alacak ve ferileri ile sınırlı olarak iptaline karar verilir.
* İptal konusunun taşınmaz mal olması halinde, “… davalı üçüncü kişi üzerindeki tapu kaydının iptaline ve borçlu adına tesciline…” şeklinde değil, “taşınmaza ilişkin satış, bağış, ipotek vb. işleminin iptaline ve davacı alacaklıya dava konusu taşınmaz üzerinde haciz ve satış isteme yetkisinin tanınmasına…” şeklinde karar verilir.
* Bu dava sonucunda verilen karar kesinleşmesi beklenmeden uygulanır
* Davalının iflas etmesi halinde davacı dava konusu malı iflas masasından çıkaramaz. Çünkü bu durumda davacının iflas masasına karşı sadece bir iflas alacağı söz konusu olur
4.1. İptal İsteminin İleri Sürülme Biçimi
İptal istemi ancak mahkeme yoluyla ileri sürülebilir. Mahkeme yoluyla iptal isteminin ileri sürülmesi;
* Dava açarak,
* Karşı dava açarak,
* Def’i yolu ile olur64.
4.2. İptal Davalarında Yetki
İcra ve İflas Kanununda bu konuda açık bir hüküm bulunmadığından HUMK’nun genel hükümleri gereğince iptal davası “borçlu” ya da “üçüncü kişinin” ikametgâhının bulunduğu yerde açılabilir (HUMK m.9/II)65.
Bu dava ayni bir dava olmayıp kişisel bir dava olduğundan konusu taşınmazlara ilişkin olsa bile yine HUMK m.13 uygulanmaz66.
İptal davasında, eğer iptali istenen tasarrufun alacaklıları zarara sokmak kastıyla yapıldığı ve bu nedenle haksız fiil oluşturduğu iddia ediliyorsa tasarrufun (haksız fiilin) yapıldığı yerde de iptal davası açılabilir67.
Davalı tarafından yetki itirazında bulunulmamış olması halinde mahkeme tarafından doğrudan doğruya “yetkisizlik kararı” verilemez68.
4.3. İptal Davalarında Görev
İptal davasının dava konusunun değerine göre, görevli olan asliye ya da sulh hukuk mahkemesinde görülmesi gerekir. Dava konusunun değeri;
* Haciz yoluyla takipte; alacaklının elindeki aciz belgesine yazılı olan alacak miktarıdır. Ancak iptal konusu tasarrufun değeri, davacının alacağından daha az ise mahkemenin görevi tasarrufun değerine göre belirlenir69. İptal davalarına ancak “istihkak davalarına” karşı karşılık dava şeklinde açılmış olmaları halinde (İİK m. 97/XVII), icra mahkemelerinde bakılabilir70.
* İflas yoluyla takipte; iptal konusu tasarrufun tamamının değerine göre sulh veya asliye hukuk mahkemesinde açılır.
4.4. İptal Davalarının Açılma Süresi
İİK m.284’e göre iptal davasının tasarrufun yapıldığı tarihten itibaren beş sene içerisinde açılması gerekir