İtirazın İptali Davaları,
İtirazın iptali davası belgeye bağlı olmayan veya belgeye bağlı olmaklar beraber likid olmayan alacaklarda açılabilir. İcra ve İflas Kanunu’nun 68. maddesinde aranan belgelere sahip olmasına rağmen, itirazın kesin kaldırılması için icra mahkemesine başvurmak istemeyen alacaklı, itirazın kendisine tebliğinden itibaren (1 yıl içinde) doğrudan doğruya genel mahkemeye başvurmak suretiyle, itirazın iptali davası açabilir.
Usul Hukuku’nda dava şartları, dava açılabilmesi için değil, mahkemenin davanın esası hakkında inceleme yapabilmesi için gerekli olan şartlardır. Dava şartları üç grup olup bunlar; dava şartları(yargı hakkı, yargı yolu, görev), taraflara ilişkin dava şartları (davada iki tarafın bulunması, taraf ehliyeti, dava ehliyeti, davaya vekâlet ehliyeti ve geçerli vekâletname) ve dava konusuna ilişkin dava şartlarıdır (kesin hüküm bulunmaması ve hukuki yarar). Bu genel dava şartları itirazın iptali davası içinde geçerlidir. İtirazın iptali davasının açılabilmesi için bunlardan başka özel dava şartlarının da bulunması gerekmektedir. Bu dava şartlarından birinin bulunmaması halinde açılan itirazın iptali davası usulden reddedilmelidir. Özel dava şartları olarak:
a. Geçerli Bir İcra Takibinin Bulunması:
Geçerli bir ilamsız icra takibinden bahsedebilmemiz için kural olarak, genel haciz yoluyla takip bulunması gerekir. İlamsız icra kural olarak yalnız para ve teminat alacakları için mümkündür. Fakat burada bazı istisnalar mevcuttur. Bunlara kısaca değinecek olursak;
İtirazın iptali davasında geçerli bir icra takibinden bahsedebilmemiz için alacağın daha önceden herhangi bir ilama konu edilmemiş olması gerekir. Bunun anlamı, bir dava şartı olarak kesin hüküm bulunmaması gerekir. Ayrıca ilamsız icraya konu olan alacağın ya para ya da konusu para olan teminat alacağı olması gerekir. Konusu para olan alacak Türk parası olarak belirtilmelidir. Yabancı para alacakları için, alacaklı hangi tarihteki kur karşılığını istiyorsa bunu göstermelidir (İİK. m. 58/3).
Konusu altın olan alacaklar için ilamsız icraya başvurulamaz.
Kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takipte, itirazın iptali davası hükümleri uygulanamaz. Çünkü itiraz, doğrudan icra mahkemesine yapılır ve icra mahkemesine yapılan itiraz takibi kendiliğinden durdurmaz. Doğal olarak takip durmadığına göre hükümden düşürülecek bir şey de bulunmamaktadır.
Rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takipte de esasen itirazın iptali davası söz konusu olmaz. İcra ve İflas Kanunu madde 45’e göre rehinli alacaklarda kural olarak genel haciz yoluyla takip yapılamaz. Ancak 45.madde de yer alan atıflardan anlaşılacağı üzere (m.147, 150a ) istisnaen de olsa itirazın iptali davası söz konusu olabilmektedir.
Eğer takip konusu paradan başka bir şeyin teminat gösterilmesine ilişkin ise ve borçlu ödeme emrine itiraz ederse, alacaklı icra mahkemesinden itirazın kaldırılmasını talep edemeyecek, yalnızca itirazın iptali davası yoluna gidebilecektir.
Bundan başka, kiralanan gayrimenkullerin ilamsız tahliyesinde de itirazın iptali davası söz konusu olmaz.
Yukarda sayılanlar da göz önünde bulundurulduğunda, geçerli bir ilamsız icra takibinin başlaması için, alacaklının icra dairesine yazılı veya sözlü olarak bir takip talebinde bulunması gerekir. Alacaklının takip talebinde bulunabilmesi için, alacağın bir senede dayanması zorunlu olmadığı gibi, takibin dayanağı belgenin İcra ve İflas Kanunu’nun 68. maddesindeki yazılı belgelerden olması da gerekmez. Alacaklının takip talebinde bulunmasıyla icra müdürü ödeme emri düzenleyerek borçluya ödeme emri gönderir.
b. Borçlunun Geçerli Bir İtirazının Bulunması:
Borçlu, ödeme emrinin kendisine tebliğinden itibaren 7 gün içinde hiçbir sebep göstermeden ödeme emrine itiraz edebilir. Ödeme emrine itirazında borçlu sebep olarak imzaya itiraz veya borca itirazı gösterebileceği gibi takip yapma yetkisine veya yetkiye itiraz edebilir. Borçlu imzaya itirazını ayrıca ve açıkça belirtmelidir, aksi halde senet altındaki imzayı kabul etmiş sayılır.
Borçlu, süresi içinde ödeme emrine itiraz ederken sadece yetki itirazında bulunmuş ve ayrıca esasa itiraz etmemiş ise mahkemede itirazın iptali davası açamaz . Bu durumda alacaklı icra mahkemesine yetki itirazının kaldırılması için başvurmalıdır. Ancak borçlu, yetki itirazı ile birlikte imzaya ya da borca da itiraz etmiş ise ve alacaklı da İcra ve İflas Kanunu m.68’de sayılan belgelere sahip değilse, bu durumda alacaklı yetki ve itirazın hükümden düşürülmesi için itirazın iptali davası açabilir.
Bundan başka borçlu derdestlik itirazında bulunur ise alacaklı itirazın iptali davası açamaz.
Borçlu, itirazını yedi gün içinde dilekçeyle veya sözlü olarak icra dairesine bildirebilir. İcra dairesi yerine icra mahkemesine yapılan itiraz hukuki sonuç doğurmaz.
c. Davanın Süresinde Açılmış Olması:
İtirazın iptali davası, borçlunun itirazının alacaklıya veya vekiline tebliğinden itibaren bir yıl içinde açılmalıdır. Bu süre hak düşürücü nitelikte bir süre olup hâkim tarafından re’sen gözetilir. Sürenin hesaplanmasında İcra ve İflas Kanunu’nun 19. maddesi dikkate alınır. Bu süre geçirilirse eğer alacaklı artık itirazın iptali davası değil, normal bir alacak davası açabilir.
ç. Hukuki Yarar:
Bir dava şartı olarak hukuki yarar itirazın iptali davasında da mevcut olmalıdır. Huku-ki yarardan söz edilebilmesi için mahkeme kararına ihtiyaç duyulmalıdır. Bir konuda mah-kemeye başvurup karar almadan, daha basit ve kolay başka bir yolla aynı sonuca ulaşılabiliyorsa, bu konuda mahkemeye başvurmakta hukuki yararın olduğu söylenemez. Çünkü takip durmamışsa, mahkeme kararına ihtiyaç olmadığı gibi daha basit daha kolay bir yolla (itirazın kaldırılması veya duruma göre şikayet) takibe devam edip hakka ulaşmak mümkündür.
Elinde İcra ve İflas Kanunu madde 68 ve 68a’ da sayılan belgeleri bulunan alacaklının itirazın kaldırılması yerine itirazın iptali davası açmasında hukuki yararı olup olmadığı konusunda ise, itirazın kaldırılması yolu maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmediğinden, alacaklının itirazın iptali yoluna başvurmakla hukuki yararının var olduğu söylenebilir. Ancak alacaklıya hem itirazın icra mahkemesinde kaldırılmasını talep etme hem de mahkemede itirazın iptali davası açabilme imkânını tanımak gerekir.
d. Kesin Hüküm ve Derdestlik:
Bir diğer dava şartı olarak, açılan dava hakkında daha önceden mevcut olan bir kesin hüküm bulunmaması gerekir. Kesin hükümden bahsedebilmemiz için önce ve sonra açılan davanın tarafları, konusu ve sebebinin aynı olması gerekir. Kesin hüküm davanın her aşamasında taraflarca ileri sürülebileceği gibi mahkemece de re’sen gözetilir. Eğer itirazın iptali davasına konu olan uyuşmazlık hakkında kesin hüküm varsa mahkeme dava şartı yokluğundan davanın reddine karar vermelidir.
İtirazın iptali yolunu tercih eden ve bunun için mahkemede dava açan alacaklı, bu dava neticesinde verilecek hüküm, sadece takip hukuku bakımından değil, maddi anlamda da kesin hüküm teşkil edeceği için, sağlanacak hukuki koruma noktasında artık icra mahkemesine başvurarak itirazın kesin kaldırılmasını talep edemez. Fakat önce icra mahkemesine başvuran alacaklı, daha sonra mahkemeye başvurarak itirazın iptalini talep edebilir. Alacaklı aynı hukuki yararı olacağı gerekçesiyle, itiraza uğrayan alacağın bir kısmı hakkında itirazın iptali, diğer kısmı hakkında itirazın kaldırılması yoluna gidemez.
e. Takibi Geçersiz Kılacak Diğer Sebepler:
Takip hukukuna ilişkin bir durumun şikâyet sebebi olarak ortaya çıkması halinde, icra mahkemesi işlemin kanuna ve olaya göre aykırılığını tespit ederse işlemi iptal edecektir. Mesela, senet kambiyo senedi vasfında olmadığı halde icra müdürü böyle bir takibi talebini kabul etmişse, şikâyet üzerine icra mahkemesi yalnız ödeme emrinin iptalini değil, takibin iptaline de karar verecektir.
Ancak icra mahkemesinin şikâyet hakkında verdiği kararlar, maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmeyeceği için, ileride aynı taraflar arasında, aynı konu hakkında, aynı sebebe dayanılarak takipte bulunulması ya da genel mahkemelerde dava açılabilmesi mümkündür.
a. Görevli ve Yetkili Mahkeme:
İtirazın iptali davasında görevli mahkeme, HUMK.’un 1–8. maddelerine göre belirlenir. Görev belirlenirken faiz ve icra inkâr tazminatı hesaba katılmaz. Dava konusu alacak HUMK.’un 8/1 maddesinde öngörülen meblağdan fazla ise asliye hukuk mahkemeleri, az ise sulh hukuk mahkemeleri görevlidir.
Asliye ticaret mahkemesinin görevine giren ticari davalar asliye hukuk mahkemesinde açılmışsa veya ticari olmayan bir dava asliye ticaret mahkemesinde açılmışsa davalının iş bölümü itirazında bulunması gerekir (TTK m. 5/3) . İş bölümü itirazı, yalnız ilk itiraz olarak ileri sürülebilir (HUMK. m.187 vd.). İş bölümü itirazı süresinde yapılmaz veya haksız görülürse reddedilir.
İcra ve İflas Kanunumuzda itirazın iptali davası ile ilgili olarak herhangi bir yetkili mahkemeye ilişkin düzenleme olmadığından, itirazın iptali davasında yetkili mahkeme genel hükümlere göre tespit edilir.
Buna göre itirazın iptali davasında yetkili mahkeme HUMK. m. 9’a göre, davalının ikametgahının bulunduğu yerdeki mahkemedir. Ancak itirazın iptali davasına konu olan alacak sözleşmeden kaynaklanıyorsa dava, ifa yeri mahkemesinde de açılabilir. Borcun ifa yeri Borçlar Kanunu m. 73’e göre tespit edilir. Buna göre, borcun ifa yeri taraflarca açık veya zımnen belirlenmişse dava bu yer mahkemesinde açılır. Buna karşılık sözleşmeden borcun ifa yeri anlaşılamıyorsa ve borcun konusu bir miktar para ise, itirazın iptali davası ödeme zamanındaki alacaklının ikametgâh mahkemesinde açılabilir.
Borçlar Kanunu’nun 73. maddesi, götürülecek borçlarda uygulanır, aranacak borçlar için bu hüküm uygulanmaz. Örneğin kambiyo senetlerine ait alacaklar aranacak alacaklar olduğundan, bu hüküm uygulama alanı bulmaz.
HUMK. m. 10’a göre, borcun ifa yeri dışında davalı veya vekilinin dava açıldığı sırada orada bulunması şartıyla sözleşmenin kurulduğu yer mahkemesi de yetkili sayılmıştır. HUMK. m. 21’e göre ise, itirazın iptali davasına konu olan alacak haksız fiilden kaynaklanıyorsa, haksız fiilin meydana geldiği yer mahkemesinde de dava açılabilir.
Taraflar dilerlerse eğer yetki sözleşmesi yapabilirler. Tarafların belli bir uyuşmazlık için kanunen yetkili olan veya olmayan bir mahkemeyi yetkili kılmak için yaptıkları sözleşmeye yetki sözleşmesi denir.
Yetkinin kamu düzenine ilişkin bulunmadığı durumlarda yetki itirazı ilk itirazdır ve mahkemece re’sen dikkate alınmaz. Yazılı yargılama usulünde yetki itirazı esasa cevap süresi içinde yapılmalıdır. Basit yargılama usulünde yetki itirazı ilk oturuma kadar, en geç ilk oturumda esasa girmeden önce yapılabilir. Yetki itirazında bulunan davalı yetkili mahkemeyi belirtmelidir.
Borçlu süresi içinde ödeme emrine itiraz ederken sadece yetki itirazında bulunmuş ve ayrıca esasa itiraz etmemiş ise, alacaklı icra mahkemesinden itirazın kesin kaldırılmasını talep edebilir; mahkemede itirazın iptali davası açamaz. Keza borçlu, hem yetkiye hem de esasa itiraz etmişse, alacaklı sadece yetki itirazının iptali için mahkemede dava açamaz. Çünkü yetki itirazını inceleme görevi, icra mahkemesine aittir.
Davalı, icra takibi sırasında sadece borca itiraz edip, icra dairesinin yetkisine itirazda bulunmamış olabilir. Bu durumda davalı icra dairesinin yetkisini kabul etmiş sayılır. Ancak bu, davalının, itirazın iptali davasının açıldığı mahkemenin de yetkisini kabul ettiği anlamına gelmez. Böylece, alacaklı itirazın iptali yoluna gitmişse, borçlu bu mahkemenin yetkisine itiraz edebilir.
Buna karşılık borçlu, ilamsız icra takibine sadece icra dairesinin yetkisi yönünden itiraz etmişse, alacaklı, itirazı hükümden düşürtmek için itirazın iptali davası açamaz. Bu durumda alacaklı icra mahkemesine başvurabilecektir (İİK. m. 50/2).
Davalı borçlu, icra dairesinin yetkisi ve borca itirazda bulunduktan sonra, itirazın iptali davasına bakan mahkemenin yetkisine de itiraz ederse, itirazın iptali davasına bakan mahkeme, eğer kendini yetkili görürse icra dairesinin yetkisini inceleyemez. Mahkeme bu durumda icra dairesinin yetkisi bakımından icra mahkemesine başvurulmasını sağlamalıdır. Mahkeme yetkisiz olduğunu tespit ederse mahkeme genel hükümlere göre dosyayı yetkili mahkemeye gönderecektir.
Her durumda mutlaka bir avukattan yardım alınmasını öneririz.
İcra-İflas Hukukunda İtirazın İptali Davası” başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Armağan Özmen’e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi kütüphanesinde yayınlanmıştır.