T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 2008/4-192
K. 2008/214
T. 7.10.2008
• KESİNLEŞMEMİŞ HÜKÜM ( Yanıltıcı Tarzdaki Yasa Yolu Açıklaması Düzeltilmedikçe ve Düzeltilmiş Şekliyle İlgiliye Tebliğ Edilmedikçe Hüküm Kesinleşemeyeceğinden 5271 Sayılı CYY’nın 35. Maddesi Kapsamında Geçerli Bir Bildirimde Bulunulmadığı )
• AVUKATA GÖREVİNDEN DOLAYI HAKARET ETMEK ( Yasa Yolu Süresinin Ne Zaman Başlayacağı Konusunda Hükümlünün Yanıltıldığı – Düzeltilmiş Şekliyle İlgiliye Tebliğ Edilmedikçe Hüküm Kesinleşemeyeceğinden 5271 Sayılı CYY’nın 35. Maddesi Kapsamında Geçerli Bir Bildirimde Bulunulmadığı )
• YASA YOLLARINA BAŞVURMA HAKKI OLANLAR ( Yasa Yolu Süresinin Ne Zaman Başlayacağı Konusunda Hükümlünün Yanıltıldığı – Düzeltilmiş Şekliyle İlgiliye Tebliğ Edilmedikçe Hüküm Kesinleşemeyeceğinden 5271 Sayılı CYY’nın 35. Maddesi Kapsamında Geçerli Bir Bildirimde Bulunulmadığı )
• YANILTICI TARZDAKİ YASA YOLU AÇIKLAMASININ DÜZELTİLMESİ ( Düzeltilmiş Şekliyle İlgiliye Tebliğ Edilmedikçe Hüküm Kesinleşemeyeceğinden 5271 Sayılı CYY’nın 35. Maddesi Kapsamında Geçerli Bir Bildirimde Bulunulmadığı )
765/m.266
5237/m.125
5271/m.35, 260, 309
1136/m.57
ÖZET : Hükmün son kısmında yer alan yasa yolu açıklamasında, “temyiz süresinin” tefhimde hazır bulunan hükümlü açısından “tebliğden” itibaren başlayacağı şeklinde bir yanlış anlamaya neden olacak ifadelere yer verilmek suretiyle, yasa yolu süresinin ne zaman başlayacağı konusunda hükümlünün yanıltılmış olduğu görülmektedir. Yanıltıcı tarzdaki yasa yolu açıklaması düzeltilmedikçe ve düzeltilmiş şekliyle ilgiliye tebliğ edilmedikçe hüküm kesinleşemeyeceğinden, 5271 sayılı CYY.nın 35. maddesi kapsamında geçerli bir bildirimde bulunulmadığı anlaşılan somut olayda kesinleşmiş bir hükümden bahsedilemez.
DAVA : Hükümlü S. K. hakkında, 08.12.2000 tarihinde polis karakolunda hasmının avukatı olarak bulunan F. G.’e hitaben “sen mafyasın, sen kadın satıcısısın” demek suretiyle hakaret ettiğinden bahisle 1136 sayılı Avukatlık Yasası’nın 57. maddesi göndermesiyle 765 sayılı TCY. nın 266/3. maddesi uyarınca cezalandırılması için açılan kamu davası sonunda; Kartal 5. Asliye Ceza Mahkemesince 29.05.2003 gün ve 627-374 sayı ile; “S. K.’nun, 765 sayılı Yasanın 266/3, 59 ve 81/1. maddeleri uyarınca 7 ay 37 gün hapis ve 83.655.000 lira ağır para cezası ile cezalandırılmasına” hükmedilerek, alt sınırdan uzaklaşılmak suretiyle ceza tayini yoluna gidilmek suretiyle, 647 sayılı Yasanın 4. ve 6. maddelerinin uygulanmasına gerek olmadığı değerlendirilmiş olup, bu hüküm; temyiz edilmediğinden 13.10.2003 günü kesinleşmiştir.
01.06.2005 tarihinde 5237 sayılı TCY. nın yürürlüğe girmesi ve hükümlünün de bu Yasa uyarınca uyarlama talep etmesiyle birlikte dosyanın yeniden ele alınması üzerine yapılan duruşmalı yargılama sonunda; Kartal 5.Asliye Ceza Mahkemesince 08.03.2007 gün ve 631-159 sayı ile;
“Yeniden yapılan yargılama sırasında sanık savunmasında, suçlamayı kabul etmemiş, görevli avukata hakaret etmediğini ifade etmiş ise de, sanığın müsnet suçu işlediği sanığın hazırlık tahkikatı sırasında alınan savunması tanık beyanları ile sabit görülmüş, 765 sayılı TCK ile 5237 sayılı TCK.nun karşılaştırılmasında 5237 sayılı TCK.nunu sanığın eylemine uyan 125/3-a maddesinde cezanın alt sınırının bir yıldan aşağı olamayacağının belirtilmesi ayrıca 647 sayılı Yasanın 4 ve 6 maddelerinin ancak 765 sayılı TCK ile uygulanmasının mümkün olması 765 sayılı TCK.nun sanık lehine olduğu kabul edilmiştir….” şeklindeki gerekçe ile; “….Hükümlünün, 765 sayılı TCY nın 266/3,59 ve 81. maddeleri gereğince 5 ay 15 gün hapis ve 82 YTL adli para cezası ile cezalandırılmasına, hapis cezasının 647 sayılı Yasanın 4. maddesi uyarınca günlüğü 3 YTL den 495 YTL adli para cezasına çevrilmesiyle sonuç olarak 765 sayılı Yasanın 72. maddesi uyarınca 577 YTL adli para cezası ile tecziyesine ve 647 sayılı Yasanın 6. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına” hükmedilerek, bu kez öncekinin aksine alt sınırdan ceza tayin edilmek suretiyle verilen hapis cezası paraya çevrilmiştir.
Tefhim edilen hüküm, mahkemece 15.03.2007 tarihinde kesinleştirme işlemine tabi tutulmuştur.
Bu hükümle ilgili olarak; Kartal Cumhuriyet Başsavcısının ihbarı üzerine Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’nün 06.11.2007 tarihli istemi ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 05.12.2007 gün ve 250865 sayılı bildirmesi ile;
“13/11/2004 tarihli ve 25642 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak 01/06/2005 tarihinde yürürlüğe giren 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 9. maddesi 3. fıkrasında yer alan “lehe olan hüküm, önceki ve sonraki kanunların ilgili bütün hükümleri olaya uygulanarak, ortaya çıkan sonuçların birbirleriyle karşılaştırılması suretiyle belirlenir” şeklindeki düzenlemeye ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “zaman bakımından uygulama” başlıklı 7. maddesine nazaran öncelikle lehe Kanun’un tespit edilerek uygulama yapılması gerektiği gözetilmeden, hükümlü hakkında yapılan karşılaştırmada 765 sayılı Türk Ceza Kanunu hükümlerince verilen kararın lehe olduğunu belirledikten sonra 647 sayılı Yasanın 4. maddesinin uygulanması suretiyle yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmemiştir…” gerekçesiyle yasa yararına bozma yasa yoluna başvurulmuş; Yargıtay 4. Ceza Dairesince de 28.05.2008 gün ve 13034-11117 sayı ile;
“… Gereği görüşüldü:
1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCY’nın sanık yararına olan hükümlerinin, kesinleşmiş bulunan mahkumiyet kararlarına da uygulanabileceği hususu 5252 sayılı Yasanın 9/1. maddesinde açıklanmış, aynı maddenin 3. fıkrasında da bu incelemeye ilişkin yöntem belirtilmiştir. Sözü edilen yasal düzenleme uyarınca yapılacak yargılama sonucunda sonradan yürürlüğe giren yasa hükümlerinin sanık yararına bulunduğu anlaşılacak olursa, bu yasa hükümleri bütün olarak uygulanacaktır. Buna karşın, yapılacak yargılama sonucunda, önceki yasa gereği yapılmış olan uygulamanın sanık yararına bulunduğu saptanırsa, yeni bir hüküm kurulmasına gerek bulunmamaktadır.
İncelenen dosyada, mahkemece verilen 29.5.2003 tarihli kararda, 647 sayılı Yasanın 4. maddesi gereği yapılan değerlendirmede, sanığın sabıkalı geçmişinden söz edilerek, hükmedilen kısa süreli hapis cezasının para cezası veya tedbirlere çevrilmesine yer olmadığına karar verildiği halde, kesinleşen hükmün yerine getirilmesi sırasında C. savcılığının lehe inceleme yönündeki istemi üzerine verilen 8.3.2007 tarihli kararda, önceki yasanın sanık yararına bulunduğu kabul edilmesine karşın, yeni yasa hükümlerinin uygulanamayacağının saptanması ile yetinilmesi yerine, salt suçun işleniş şekli gerekçe gösterilerek aynı yasa hükmünün uygulanıp, hapsin para cezasına çevrilmesi yasaya aykırı görüldüğünden, 5271 sayılı CYY’nın 309. maddesi uyarınca Kartal 5. Asliye Ceza Mahkemesinin 8.3.2007 tarihli ve 2006/631 esas, 2007/159 sayılı kararının sanık aleyhine sonuç doğurmamak üzere yasa yararına bozulmasına.” biçiminde, yasa yararına bozma talebine uygun olarak bozma kararı verilmiştir.
Bu karara; Yargıtay C.Başsavcılığınca 17.07.2008 gün ve 250865 sayı ile;
“Kanun yararına bozulması istenen, 5237 sayılı TCK nun yürürlüğe girmesi üzerine kesinleşmiş mahkumiyet hükmündeki değişiklik davası sonucu verilen Kartal 5. Asliye Ceza Mahkemesinin 08.03.2007 gün ve 2006/631-2007/159 sayılı kararı hüküm niteliğinde olup temyiz yasa yoluna tabidir.
Anayasanın 40/2, 5271 sayılı CMK.nun 34/2, 232/6 maddelerine göre, karar ve hükümlerde, kanun yolunun türü, mercii, süresi ve başvuru şeklinin gösterilmesi zorunludur.
Söz konusu karar, hükümlünün huzurunda verilmiştir. Kararda, kanun yoluna başvuru şekli belirtilmediği gibi, başvuru süresi tefhim yerine tebliğ tarihinden itibaren 7 gün olarak açıklanmış, bu suretle yasa yoluna başvuru süresinin başlangıcı konusunda hükümlü yanıltılmıştır. Bu halde, gerekçeli kararın yasa yoluna başvuru şeklini de gösterir açıklama ile hükümlüye tebliğ edilmesi gerekmektedir. Ancak, somut olayda gerekçeli karar hükümlüye tebliğ edilmemiştir. Bu durumda, yasa yolu süresinin tefhimle başladığı ve geçmiş olduğu, bu suretle hükmün kesinleştiği kabul edilemez.
Dolayısıyla, söz konusu hüküm kesinleşmediğinden kanun yararına bozma isteminin reddi yerine, kabulüne karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu kanaatine varılmıştır.
Kabule göre ise; yerel mahkemece doğru bir biçimde lehe hükmün 765 sayılı TCK olduğu kabul edilmesine müteakip, ağır para cezasının adli para cezasına dönüştürülmesi ve para cezası miktarlarındaki küsuratın atılması suretiyle önceki hükmün aynen infazına karar verilmesi ile yetinilmesi yerine, hürriyeti bağlayıcı cezanın önceki ilamın aksine adli para cezasına çevrilmesine karar verilmesi hukuka aykırıdır. Bu bağlamda, kanun yararına bozma nedeni yerindedir. Ancak, hükümdeki hukuka aykırılık sadece bu nedenle sınırlı değildir. Önceki hükümde 765 sayılı TCK nun 266/3. maddesi uyarınca temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak teşdiden 9 ay hapis olarak belirlenmesine karşın, uyarlama sonucu verilen hükümde temel cezanın alt sınırdan ( 6 ay hapis ) tayini de kanuna aykırıdır. Yüksek Dairenin ileri sürülen hukuka aykırılık nedeni ile bağlı olduğu ve başkaca hukuka aykırılıklar saptanmasına karşın ileri sürülen nedenle sınırlı bir biçimde inceleme yaparak karar verilmesinin içerisinde hukuka aykırılıklar barındıran kararlara geçerlilik tanınması sonucunu doğuracağı gerçeği birlikte gözetildiğinde; Özel Dairece saptanan bu yasaya aykırılıktan dolayı kanun yararına bozma yoluna gidilip gidilmeyeceğinin takdiri için dosyanın Adalet Bakanlığına tevdiine karar verilmesi yerine istemin esastan incelenmesi suretiyle kanun yararına bozma kararı verilmesinin isabetli olmadığı düşünülmüştür.
Ayrıca, kanun yararına bozma istemi uyarlama yargılaması sonucu verilen mahkumiyet hükmüne yöneliktir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 20.06.2006 gün ve 2006/10-124-165 sayılı kararında da belirtildiği üzere, infaza ilişkin bir yargılama faaliyeti olan uyarlama yargılamasında 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK nun 326. maddesinin 4. fıkrasında düzenlenen “cezayı aleyhe değiştirme yasağı” ilkesinin uyarlama yargılamasında uygulama olanağı bulunmadığı gibi, 5271 sayılı CMK nun aleyhe sonuç doğurmama ilkesinin yer aldığı 309. maddesinin 4. fıkrasının ( b ) ve ( c ) bent hükümlerinin uygulanma imkanı da bulunmamaktadır. Bu nedenle, hükmün aleyhe sonuç doğurmamak üzere bozulmasına karar verilmesinin de isabetli olmadığı kanaatine ulaşılmıştır.” Açıklaması ile; “Öncelikle, Kartal 5. Asliye Ceza Mahkemesinin 08.03.2007 gün ve 2006/631-2007/159 sayılı kararının kesinleşmemesi nedeniyle Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 28.05.2008 gün ve 2007/13034-2008/11117 sayılı bozma kararının kaldırılmasına ve Adalet Bakanlığının kanun yararına bozma isteminin reddine karar verilmesi.” itiraz yoluyla talep edildiğinden, dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:
KARAR : Avukata görevinden dolayı hakaret etmek suçundan hükümlü S. K.’nun 765 sayılı Yasanın 266/3,59,81. ve 647 sayılı Yasanın 4. maddeleri uyarınca 577 YTL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilen somut olayda Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, hükümdeki tüm hukuka aykırılıkları kapsamayan yasa yararına bozma yasa yoluna başvurulması halinde verilmesi gereken kararın ne olması gerektiğine ve hükümlünün olağan yasa yollarına başvurma olanağının devam edip etmediğine ilişkindir.
Buna karşılık; temyiz incelemesinin yapılabilmesi için temyiz yasa yoluna başvuru hakkı olanların tamamının kararı tefhim veya tebliğ yoluyla öğrenmeleri yasal bir zorunluluktur. Nitekim 5271 sayılı CYY’nın “Kararların açıklanması ve tebliği” başlıklı 35. maddesinin 2. fıkrasında; “Koruma tedbirlerine ilişkin olanlar hariç, aleyhine kanun yoluna başvurulabilecek hâkim veya mahkeme kararları, hazır bulunamayan ilgilisine tebliğ olunur.” hükmü yer almaktadır.
CYY’nın 260/1. maddesinde ise yasa yollarına başvurma hakkı olanlar sayılmak suretiyle; “Hâkim ve mahkeme kararlarına karşı Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık ve bu Kanuna göre katılan sıfatını almış olanlar ile katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş veya katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanlar için kanun yolları açıktır.” şeklindeki düzenlemeye yer verilmiştir.
İncelemeye konu dosyada;
Hüküm; “Dair, verilen karar, sanığın yüzüne karşı talebe uygun, kararın tebliğ tarihinden itibaren 7 gün içinde Yargıtay yolu açık olmak üzere açıkça okunup usulen anlatıldı.” şeklinde bitirilerek, hazırda bulunan hükümlünün yüzüne karşı tefhim edildikten sonra, tebliğe de çıkartılmış ise de; hükümlüye tebliğ edilemediği gibi, hükümlü tarafından temyiz edilmeyerek, mahkemece 15.03.2007 tarihinde kesinleştirilmiştir.
Öte yandan; hükmün son kısmında yer alan yasa yolu açıklamasında, “temyiz süresinin” tefhimde hazır bulunan hükümlü açısından “tebliğden” itibaren başlayacağı şeklinde bir yanlış anlamaya neden olacak ifadelere yer verilmek suretiyle, yasa yolu süresinin ne zaman başlayacağı konusunda hükümlünün yanıltılmış olduğu görülmektedir.
Yanıltıcı tarzdaki yasa yolu açıklaması düzeltilmedikçe ve düzeltilmiş şekliyle ilgiliye tebliğ edilmedikçe hüküm kesinleşemeyeceğinden, 5271 sayılı CYY.nın 35. maddesi kapsamında geçerli bir bildirimde bulunulmadığı anlaşılan somut olayda kesinleşmiş bir hükümden bahsedilemez.
Bu durumda; 5271 sayılı CYY.nın 309. maddesinde olağanüstü bir yasa yolu olarak düzenlenmiş bulunan ve sadece kesinleşmiş hükümler için gidilebilen yasa yararına bozma yasa yoluna başvuru koşulları oluşmadığından, Özel Dairece yasa yararına bozma isteminin reddi yerine, kabulüne karar verilmesi isabetli bulunmamıştır.
Şu halde; dosyanın esası incelenmeden önce, hükmün “temyiz süresinin tefhimde hazır bulunan hükümlü yönünden tefhimden itibaren başlamış sayılacağı” yönündeki şerhle birlikte hükümlüye tebliğ edilmesi ve hükümlü tarafından tebellüğden itibaren 7 gün içerisinde temyiz dilekçesi verilmesi halinde temyiz yasa yolu davasının bu dilekçeye istinaden açılması icap eder. Tebligata rağmen temyiz yasa yoluna başvurulmaması halinde ise hüküm kesinleşmiş olacağından, yasa yararına bozma yasa yoluna başvurulması olanaklı hale gelecektir.
Bu itibarla; yerinde görülen itirazın kabulüne, Özel Daire kararının kaldırılmasına, henüz kesinleşmemiş olan hükme ilişkin olduğundan yasa yararına bozma yasa yolu başvurusunun reddine ve hükmün belirtilen şerhle birlikte hükümlüye tebliğ edilerek, temyiz edip etmeyeceğinin belirlenmesi suretiyle anılan eksikliğin giderilmesi gerektiğinden dosyanın Yerel Mahkemeye gönderilmesine karar verilmelidir.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;
1-Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2-Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 28.05.2008 gün ve 13034-11117 sayılı kararının KALDIRILMASINA,
3-T.C. Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’nün 06.11.2007 tarihli istemi ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 05.12.2007 gün ve 250865 sayılı bildirmesi ile yapılan yasa yararına bozma isteminin REDDİNE,
4-Dosyanın esası incelenmeksizin, hükmün “temyiz süresinin tefhimden itibaren başlayacağı” şerhi ile birlikte hükümlüye tebliğinin sağlanması için Kartal 5. Asliye Ceza Mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 07.10.2008 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.