Avukat Dinç Can Kaptan'ın BBC gazetesi Bilişim Suçları Dijital Şiddet üzerine son röportajını okumak için lütfen tıklayın.  Cumhuriyet Gazetesi'nde de yayınlanan bu röportajı Cumhuriyet Gazetesi üzerinden okumak için ise lütfen burayı tıklayın.

Ceza Davasında Lehe Olan Kanun Hükümlerinin Uygulanması

T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 2010/8-72
K. 2010/89
T. 13.4.2010
• LEHE KANUN UYGULAMASI (Lehe Kanun Yolu Davası Üzerine Aleyhe Değiştirmeme Mecburiyeti” Olarak da Tanımlanan Bu Kural Sadece Sonuç Ceza Bakımından Olduğu – Sonradan Verilen Hükümde Suçun Niteliği Değiştirilebileceği)
• SONUÇ CEZA KARŞILAŞTIRMASI (Her İki Kararda En Son Verilen Cezalar Karşılaştırılacak Yenisi Eskisinden Daha Ağır Olmayacak Ağırsa Eski Sonuç Ceza Aynen Verileceği – Sadece Sonuç Cezaya Bakılması Gerekeceğinden Sonuca Etkili Olsa Bile Önceki Hususlar Bakımından Karşılaştırma Yapılamayacağı)
• ALEYHE DEĞİŞTİRMEME MECBURİYETİ (Lehe Kanun Yolu Davası Üzerine Aleyhe Değiştirmeme Mecburiyeti” Olarak da Tanımlanan Bu Kural Sadece Sonuç Ceza Bakımından Olduğu – Sonradan Verilen Hükümde Suçun Niteliği Değiştirilebileceği)
• ALEYHİNE VERİLEN HÜKMÜ TEMYİZ (Hafif Ceza Hükmünü Muhtevi Fıkraya Tevfikan Ceza Verilmesi Hakkındaki Bozma Kararına Uyulduktan Sonra Evvelce Verilmiş Hüküm İle Tayin Edilmiş Olan Cezadan Ağır Olmamak Cezanın Azami Haddiyle Ceza Verilmesi Müktesep Hakkın İhlali Mahiyetinde Olmadığı)
1412/m.326
5271/m.283, 307
ÖZET : Öğretide “Lehe kanun yolu davası üzerine aleyhe değiştirmeme mecburiyeti” olarak da tanımlanan bu kural, sadece sonuç ceza bakımındandır. Sonradan verilen hükümde suçun niteliği değiştirilebilir. Zira yasa koyucu lehe kanun yolu davası üzerine sanığa suç niteliği yönünden yararlanma olanağı getirmemiştir. Bir suçtan dolayı ceza verilmişse ve temel cezada artırma ve eksiltme yapılmışsa, bu kural gereği olarak her iki kararda en son verilen cezalar karşılaştırılacak, yenisi eskisinden daha ağır olmayacak, ağırsa, eski sonuç ceza aynen verilecektir. Bununla birlikte, sadece sonuç cezaya bakılması gerekeceğinden, sonuca etkili olsa bile önceki hususlar bakımından karşılaştırma yapılamayacaktır. Aynı nedenden ötürü, yargıcın aşağı ve yukarı hadler arasında takdir yetkisini kullanmasındaki oran bakımından da bir karşılaştırma zorunluluğu söz konusu değildir.

08.02.1950 gün ve 21-1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı da bu doğrultudadır. Karara göre; “Gerek umumi Ceza Kanununun ve gerek hususi Ceza Kanunları meyanında bulunan Milli Korunma Kanununun bir maddesinin muhtelif fıkralarındaki cezalardan ağır ceza hükmünü ihtiva eden fıkranın asgari haddiyle mahkumiyetine karar verilmiş olan sanığın aleyhine verilen hükmü temyiz etmesi üzerine hafif ceza hükmünü muhtevi fıkraya tevfikan ceza verilmesi hakkındaki bozma kararına uyulduktan sonra Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 326. maddesi sarahatı hükmünce, evvelce verilmiş hüküm ile tayin edilmiş olan cezadan ağır olmamak şartıyla bu fıkradaki cezanın azami haddiyle ceza verilmesi müktesep hakkın ihlali mahiyetinde” değildir.

DAVA : Sanık L. E.’ün, göçmen kaçakçılığı suçundan 5237 sayılı TCY’nın 79/1. maddesi uyarınca temel ceza 3 yıl hapis ve 1000 gün adli para cezası olarak tayin edildikten sonra, aynı Yasanın 43/2, 62 ve 52. maddeleri de uygulanarak 3 yıl 1 ay 15 gün hapis ve 20.820 YTL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve adli para cezasının taksitlendirilmesine ilişkin, Tutak Asliye Ceza Mahkemesi’nce verilen 10.11.2005 gün ve 168-73 sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nce 24.04.2006 gün ve 1087-3557 sayı ile;

“… Yerinde görülmeyen sair itirazların reddine,

Ancak;

1- 5237 sayılı TCK’nun 79. maddesinde 765 sayılı TCK’nun 201/a-2 madde ve fıkrasındaki düzenlemeye yer verilmemesi nedeniyle göçmen kaçakçılığı suçunun bütün hallerine teşebbüsün olanaklı olduğu göz önüne alınarak, Van İlinden İstanbul’ a getirmek üzere aldığı 36 göçmeni çalıntı bir minibüsün içine koyarak yola çıkan ve Tutak ilçesinde kolluk tarafından yakalanan sanığın eylemi göçmenleri ülkeye sokmaya katıldığına dair delil de bulunmadığından, göçmenlerin anlatımları ve tüm dosya kapsamına göre göçmenlerin yurtdışına çıkmalarına imkan sağlamaya teşebbüs suçunu oluşturduğu gözetilmeden, suçun ülkede kalmalarına imkan sağlamak suretiyle göçmen kaçakçılığı olduğu ve tamamlandığı kabul edilerek yazılı şekilde uygulama yapılması,

2- Sosyal olarak suçtan zarar gören durumunda bulunan göçmenlerin, göçmen kaçakçılığı suçunun yasal mağduru durumunda bulunmayıp suçun konusu oldukları, suçun yasal mağdurunun uluslararası toplum olduğu, göçmenlerin sayıca çok olmasının TCK’nun 61. maddesi uyarınca alt sınırdan uzaklaşılarak ceza tayin edilmesini gerektireceği gözetilmeden zincirleme suç kabulü ile 5237 sayılı TCK’nun 43/2. madde ve fıkrasının uygulanması suretiyle ceza tayini,

3- Kabul ve uygulamaya göre de;

a) Suçun işleniş biçimi, suçun önem ve değeri, mağdurların zararlarının ağırlığı gibi gerekçelerle adli gün para cezası belirlenirken TCK’nun 52. maddesinde gösterilen alt sınırdan uzaklaşılmasına karşın, hürriyeti bağlayıcı cezanın alt sınırdan verilmesi suretiyle çelişkiye düşülmesi,

b) Sanığın mahkumiyetinin sonucu olarak 5237 sayılı TCK’nun 53/1. madde ve fıkrasında belirtilen haklardan yoksun bırakılmasına karar verilirken, mahkum olduğu hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar olduğunun belirtilmemesi…” isabetsizliklerinden, “CMUK’nun 326/son madde ve fıkrası uyarınca cezanın miktarı itibarıyla kazanılmış hak saklı kalmak koşuluyla” bozulmasına karar verilmiş,

Bozmaya uyan Tutak Asliye Ceza Mahkemesi’nce de 23.11.2006 gün ve 95-131 sayı ile; “sanığın, 5237 sayılı TCY’nın 79/1. maddesi uyarınca temel ceza 6 yıl hapis olarak belirlendikten sonra, aynı Yasanın 35, 62 ve 52. maddeleri uygulanmak suretiyle 2 yıl 6 ay hapis ve 16.660 YTL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve para cezasının taksitlendirilmesine…” karar verilmiş, sanık müdafii tarafından temyiz edilen bu hüküm ise, Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nce 17.02.2010 gün ve 13398-2148 sayı ile;

“… 1- İlk hükümde temel cezanın asgari hadden tayin edildiği ve hükmün sanık müdafiinin temyizi üzerine bozulduğu halde, kazanılmış hak ilkesi göz ardı edilerek, temel cezanın asgari haddin üzerinde tayini,

2- Sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nun 53. maddesi uygulanırken, maddenin 1. fıkrasındaki hakları kullanmaktan yoksun bırakılmasının “hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar süresine karar verilerek, aynı maddenin 3 fıkrasına aykırılık yapılması…” isabetsizliklerinden bozulmuştur.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nca 23.03.2010 gün ve 45883 sayı ile 1412 sayılı CYUY’nın 326/son maddesinde düzenlenmiş olan kazanılmış hak ilkesinin “sonuç cezaya” ilişkin olması nedeniyle yerel mahkeme hükmünde bu ilkeye aykırı hareket edilmediği, gerekçesi ile itiraz yasa yoluna başvurularak, Özel Daire kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün ise bozularak, 53. madde açısından düzeltilerek onanmasına karar verilmesi isteminde bulunulmuştur.

Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:

KARAR : Sanık L. E.’ün, Türkiye’ye kaçak yollardan girmiş olan Pakistan uyruklu 36 kişiyi, 30.08.2005 tarihinde Van’dan kamyona bindirerek İstanbul’a götürmek isterken Tutak İlçe’sinde yakalandığı ve sair yönleriyle ilgili olarak herhangi bir ihtilaf bulunmayan somut olayda; Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık, 1412 sayılı CYUY’nın 326/son maddesindeki “aleyhe değiştirmeme yasağının” “temel cezayı mı” yoksa “sonuç cezayı mı” kapsadığına ilişkindir.

Dosya incelendiğinde;

Yerel mahkemece verilen ilk hükümde; temel cezanın, 5237 sayılı TCY’nın 79/1 maddesi uyarınca, suçun işleniş biçimi, suç konusunun önem ve değeri, mağdurların uğradığı zararın ağırlığı dikkate alınarak takdiren 3 yıl hapis ve 1000 gün adli para cezası olarak belirlenmesinin ardından, aynı Yasanın 43/2 ve 62. maddeleri de uygulanmak suretiyle 3 yıl 1 ay 15 gün hapis ve 20.820 YTL adli para cezası olarak tayin edildiği,

Sanık müdafii tarafından temyiz edilen bu hükmün, Özel Daire tarafından bozulması üzerine,

Bozmaya uyan yerel mahkeme tarafından verilen ikinci hükümde ise; temel cezanın 5237 sayılı TCY’nın 79/1. maddesi uyarınca, suçun işleniş biçimi, suç konusunun önem ve değeri, suça konu göçmenlerin sayısı dikkate alınarak takdiren 6 yıl hapis ve 2000 gün adli para cezası olarak belirlenmesinden sonra, sonuç cezanın 35 ve 62. maddeler de uygulanarak 2 yıl 6 ay hapis ve 16.660 YTL adli para cezası olarak tespit edildiği,

Ancak, sanık müdafii tarafından temyiz edilen bu hükmün de Özel Dairece, “ilk hükümde temel cezanın asgari hadden tayin edildiği ve hükmün sanık müdafiinin temyizi üzerine bozulduğu halde, kazanılmış hak ilkesi göz ardı edilerek, temel cezanın asgari haddin üzerinde tayini” isabetsizliğinden bozulduğu,

Anlaşılmaktadır.

5271 sayılı CYY’nın yürürlüğe giren ancak henüz uygulama olanağına kavuşmayan 307/4. maddesinde de yer alan “aleyhe değiştirme yasağı” 1412 sayılı CYUY’nın, 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte olan 326. maddesinin son fıkrasında; “Hüküm yalnız sanık tarafından veya onun lehine Cumhuriyet savcısı veya 291. maddede gösterilen kimseler tarafından temyiz edilmişse yeniden verilen hüküm, evvelki hükümle tayin edilmiş olan cezadan daha ağır olamaz” biçiminde düzenlenmiş olup; ceza usul hukukumuzda aleyhe değiştirmeme ilkesiyle ilgili olarak başka bir hükme de yer verilmemiştir.

Buradan çıkan sonuç, ceza hukukunda genel anlamda bir “kazanılmış hak” kavramından bahsedilemeyeceği, fakat 1412 sayılı CYUY’nın 326. maddenin son fıkrası uyarınca sınırlı biçimde uygulanabilecek bir “cezayı aleyhe değiştirememe ilkesi” “Reformatio in pejus” veya “aleyhte düzeltme yasağının söz konusu olabileceğidir.

Ceza Genel Kurulu’nun 17.11.1998 gün ve 282-348 sayılı kararında da belirtildiği üzere;

Öğretide “Lehe kanun yolu davası üzerine aleyhe değiştirmeme mecburiyeti” olarak da tanımlanan bu kural, sadece sonuç ceza bakımındandır. Sonradan verilen hükümde suçun niteliği değiştirilebilir. Zira yasa koyucu lehe kanun yolu davası üzerine sanığa suç niteliği yönünden yararlanma olanağı getirmemiştir. Bir suçtan dolayı ceza verilmişse ve temel cezada artırma ve eksiltme yapılmışsa, bu kural gereği olarak her iki kararda en son verilen cezalar karşılaştırılacak, yenisi eskisinden daha ağır olmayacak, ağırsa, eski sonuç ceza aynen verilecektir. Bununla birlikte, sadece sonuç cezaya bakılması gerekeceğinden, sonuca etkili olsa bile önceki hususlar bakımından karşılaştırma yapılamayacaktır. Aynı nedenden ötürü, yargıcın aşağı ve yukarı hadler arasında takdir yetkisini kullanmasındaki oran bakımından da bir karşılaştırma zorunluluğu söz konusu değildir.

08.02.1950 gün ve 21-1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı da bu doğrultudadır. Karara göre; “Gerek umumi Ceza Kanununun ve gerek hususi Ceza Kanunları meyanında bulunan Milli Korunma Kanununun bir maddesinin muhtelif fıkralarındaki cezalardan ağır ceza hükmünü ihtiva eden fıkranın asgari haddiyle mahkumiyetine karar verilmiş olan sanığın aleyhine verilen hükmü temyiz etmesi üzerine hafif ceza hükmünü muhtevi fıkraya tevfikan ceza verilmesi hakkındaki bozma kararına uyulduktan sonra Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 326. maddesi sarahatı hükmünce, evvelce verilmiş hüküm ile tayin edilmiş olan cezadan ağır olmamak şartıyla bu fıkradaki cezanın azami haddiyle ceza verilmesi müktesep hakkın ihlali mahiyetinde” değildir.

Bu nedenlerle, ilk hükümde ki sonuç cezanın “3 yıl 1 ay 15 gün hapis ve 20.820 YTL adli para cezası”, sonraki hükümdeki sonuç cezanın ise “2 yıl 6 ay hapis ve 16.660 YTL adli para cezası” olması karşısında; temel cezanın ilk hükümde “3 yıl hapis ve 1000 gün adli para cezası”, sonraki hükümde ise “6 yıl hapis ve 2000 gün adli para cezası” olarak belirlenmiş olması, 1412 sayılı CYUY’nın 326/son maddesindeki “aleyhe değiştirmeme kuralına” aykırılık oluşturmamaktadır.

Özel Daire bozma kararında yer alan ve sanık hakkında 5237 sayılı TCY’nın 53. maddesi uygulanırken; sanığın kendi alt soyu üzerinde, maddenin 3. fıkrasına aykırılık oluşturacak şekilde, 1. fıkranın -c- bendindeki hakları kullanmaktan “hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar” yoksun bırakılmasına hükmedilmiş olmasına ilişkin olan (2) nolu bozma nedeni ise yerindedir.

Bu itibarla, Yargıtay cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün (2) numaralı bozma nedenine dayalı olarak bozulmasına ancak bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden 1412 sayılı CYUY’nın 322. maddesi uyarınca düzeltilerek onanmasına karar verilmelidir.

Bir Genel Kurul Üyesi ise, itirazın kabulü yönünde oy kullanmakla birlikte, “ikinci hükmün gerekçesiz olduğundan bahisle ‘itirazın değişik gerekçe ile kabul edilmesi gerektiği’ yönünde farklı görüş belirtmiş” ve bu şekilde çoğunluk görüşünden ayrılmıştır.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle,

1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,

2- Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nin 17.02.2010 gün ve 13398-2148 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,

3- Tutak Asliye Ceza Mahkemesinin 23.11.2006 gün ve 95-131 sayılı hükmünün, “sanık hakkında 5237 sayılı TCY’nın 53. maddesi uygulanırken, sanığın kendi alt soyu üzerinde, maddenin 3. fıkrasına aykırılık oluşturacak şekilde, 1. fıkranın -c- bendindeki hakları kullanmaktan “hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar” yoksun bırakılmasına hükmedilmiş olması” isabetsizliğinden BOZULMASINA,

Ancak, bu husus yeniden yargılaması gerektirmediğinden; 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CYUY’nın 322. maddesindeki yetkiye istinaden, yerel mahkeme hükmünün, “sanığın kendi alt soyu üzerinde, 5237 sayılı TCY’nın 53. maddesinin 1. fıkrasının (c) bendindeki haklardan koşullu salıvermeye kadar yoksun bırakılmasına” karar verilmek suretiyle DÜZELTİLEREK ONANMASINA,

4- Dosyanın, Tutak Asliye Ceza Mahkemesine gönderilmek üzere, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 13.04.2010 günü yapılan müzakerede oybirliği ile karar verildi.