Esas :2011/4-126
Karar:2011/354
Tarih:25.05.2011
YARGITAY İLAMI
Taraflar arasındaki “manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Gaziantep 2. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 26.09.2008 gün ve 2008/6 E- 448 K. sayılı kararın incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 23.03.2009 gün ve 2009/1635- 4161 sayılı ilamı ile;
( … Dava, basın yolu ile kişilik haklarına saldın nedeniyle manevi tazminat isteğine ilişkindir.
Davacı vekili, davacının yeni seçilen belediyelere hizmet verme görüntüsü ile haksız kazanç sağladığı iddiasının konu edildiği yayın ile kişilik haklarına saldırıya uğradığını ileri sürmüştür.
Davalılar vekili ise yayının hukuka uygun olduğunu ileri sürerek davanın reddedilmesi gerektiğini savunmuşlardır.
Mahkemece yayının görünürdeki gerçekliğe dayanmakla birlikte kullanılan ifade tarzının hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle istemin kısmen kabulüne karar verilmiş; karar davalılar tarafından temyiz olunmuştur.
Basın özgürlüğü, Anayasanın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Yasasının 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bunun içindir ki, bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir.
Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında Anayasanın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanununun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur.
Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.
Davaya konu yayında, önceden İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı yapmış olan davacının, yeni seçilen Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanına bazı danışmanlık hizmetleri verilmesine aracılık ettiği ve bunların karşılığında 30.000.00 lira ödeme yapıldığı anlatılmış ve bu durumun eleştirisi yapılmıştır. Dava dosyasında bulunan Belediye Şirketlerine ait yazı cevaplan içeriğinden, davacıya ve davacı ile yakın iş ilişkileri bulunan kişiler ve onların kurduğu şirketlere danışmanlık hizmeti karşılığında yayında geçen miktarda ödemeler yapıldığı anlaşılmaktadır. Davacı siyasi geçmişinin sağladığı tanınmışlık ile halen belediyecilik ile ilgili aktif çalışmalar içinde bulunmakta ve bu konudaki faaliyetleri ile sık sık kamuoyunun ve basının gündeminde yer almaktadır. Davacının bu konumu ve siyasi kişiliği nedeniyle eleştirilmesi ve hatta bu eleştirinin sert bir dille yapılması hukuka aykırılık oluşturmaz. Dava konusu edilen yayın bu kapsamda incelendiğinde yapılan değerlendirmeler sırasında kullanılan ifadeler, olayın gelişim biçimi ile gösterdiği özelliklere ve anlatılmak istenen amaca uygundur. Bu durumda dava konusu yayın olay tarihinde beliren görünür duruma uygun olup genel anlamda eleştiri sınırları içerisinde kaldığından davacının kişilik haklarına saldırı oluşturmaz. O halde davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde manevi tazminata hükmedilmiş olması doğru bulunmadığından kararın bozulması gerektirmiştir… ),
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 25.05.2011 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.