Avukat Dinç Can Kaptan'ın BBC gazetesi Bilişim Suçları Dijital Şiddet üzerine son röportajını okumak için lütfen tıklayın.  Cumhuriyet Gazetesi'nde de yayınlanan bu röportajı Cumhuriyet Gazetesi üzerinden okumak için ise lütfen burayı tıklayın.

Banka Kredilerinde Kefilin Sorumluluğundan Kurtulması

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2008/13-160
K. 2008/147
T. 20.2.2008
• İTİRAZIN İPTALİ ( 4077 Sayılı Kanun’un 10. Maddesinde 4822 Sayılı Kanun İle Yapılan Değişikliğin Geçmişe Etkili Olacağına Dair Bir Hüküm Bulunmadığı – Geçmişe Etkili Olma Haline Ait İstisnaların da Olmaması Nedeniyle Uyuşmazlık Değişiklikten Önceki Yasal Durum Çerçevesinde Çözümleneceği )
• TÜKETİCİNİN KORUNMASI HAKKINDA KANUN ( 10. Maddesinde 4822 Sayılı Kanun İle Yapılan Değişikliğin Geçmişe Etkili Olacağına Dair Bir Hüküm Bulunmadığı – İtirazın İptali Davasının Değişiklikten Önceki Yasal Durum Çerçevesinde Çözümleneceği )
• KANUNLARIN GEÇMİŞE ETKİLİ OLMAMASININ İSTİSNALARI ( Beklenen ( İleride Kazanılacağı Umulan ) Haklar ve Kamu Düzeni ve Genel Ahlaka İlişkin Kurallar Olduğu )
4077/m.10
ÖZET : 1- Kanunların geriye yürümemesi ( geçmişe etkili olmaması ) kuralının istisnaları da vardır. Bunlardan birini, beklenen ( ileride kazanılacağı umulan ) haklar oluşturmaktadır. Diğerini ise; Kamu düzeni ve genel ahlaka ilişkin kurallar oluşturmaktadır. Bu iki halde kanunların geriye yürümesi söz konusudur.

2-4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 10. maddesinde 4822 sayılı Kanun ile yapılan değişikliğin geçmişe etkili olacağına dair, anılan Kanında bir hüküm bulunmadığı gibi; olayda az yukarıda belirtilen istisnalardan herhangi birinin söz konusu olmadığı da açıktır. İtirazın iptaline ilişkin eldeki davada, davacı tarafça alacağın dayanağı olarak gösterilen kredi sözleşmesi 8.6.2000 tarihinde imzalanmış, ihtarname 21.12.2000 tarihinde keşide edilmiş, icra takibi 28.3.2001 günlü takip talebiyle başlatılmış ve eldeki dava 23.10.2001 tarihinde açılmıştır. Bu durumda, 6.3.2003 tarihinde yürürlüğe girmiş olan 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ‘un 4822 sayılı Kanun ile değişik 10. maddesindeki “Tüketici kredisinin teminatı olarak şahsi teminat verildiği hallerde kredi veren, asıl borçluya başvurmadan kefilden borcun ifasını isteyemez.” hükmünün somut olayda uygulama yeri yoktur. Uyuşmazlık, anılan değişiklikten önceki yasal durum çerçevesinde değerlendirilip, çözüme bağlanmalıdır.

DAVA : Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İ. 1. Tüketici Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 28.10.2005 gün ve 2094/4098-2005/1605 sayılı kararın incelenmesi davalılar Yeşim A. .. ve çetin U … tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 16.11.2006 gün ve 2006/10723-15102 sayılı ilamı ile;

( … Davacı, davalılardan Nurettin A … ‘a taksitli halk kredisi sözleşmesi uyarınca kredi kullandırdığını, diğer davalıların kefil olduğunu, alacağın ödenmemesi üzerine yaptığı icra takibine İtiraz edildiğini ileri sürerek, itirazın iptaline %40 tazminata karar verilmesini istemiştir.

Davalılardan Çetin Ü … davanın reddini dilemiş diğer davalılar cevap vermemiş, duruşmaya katılmamıştır.

Mahkemece, davalılar Nurettin A … ve Yeşim A … ‘ın icra takibine süresinde itiraz etmediklerinden bu davalılar hakkındaki davanın reddine, diğer davalı kefil yönünden kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalılar Yeşim A … ve Çetin U … tarafından temyiz edilmiştir.

1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalı Yeşim A …’ın temyiz itirazlarının reddi gerekir.

2-Diğer davalı Çetin Ü … sözleşmeyi kefil sıfatıyla imzalamıştır. 4822 sayılı kanun ile değişik 4077 sayılı kanunun 10.maddesine göre tüketici kredisinin teminatı olarak şahsi teminat verildiği hallerde kredi veren, asıl borçluya başvurmadan kefilden borcun ifasını isteyemez. Borcun asıl borçludan tahsil edilmesinin mümkün olmaması halinde şahsi teminat veren kefilden tahsili istenebilir. Mahkemece bu davalı hakkındaki davanın henüz dava şartı oluşmadan açılmış olması nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken yanlış değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir… ),

Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Dava, 8.6.2000 günlü “Taksitli Halk Kredisi Sözleşmesi”nden kaynaklanan alacağın tahsili için, banka tarafından, asıl borçlu ve sözleşmeyi “Müşterek Borçlu ve Müteselsil Kefil” sıfatıyla imzalayanlar aleyhine 28.3.2001 günlü takip talebiyle girişilen ilamsız icra takibinde, borca itirazın iptali istemine ilişkindir.

Davacı T. Halk Bankası A.ş. Kurtuluş Şubesi vekili, davalılardan Nuretttin A..’a kredi sözleşmesine istinaden davacı Banka tarafından kredi kullandırıldığını, diğer davalıların da sözleşmeyi müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatıyla imzaladıklarını, 8.12.2000 tarihi itibariyle ödenmesi gereken borcun ödenmemesi üzerine, kredi hesabı kesilmek suretiyle davalılara 21.12.2000 tarihli ihtarnamenin gönderildiğini, bilahare alacağın tahsili istemiyle icra takibi yapıldığını, davalıların haksız şekilde borca itiraz ettiklerini ileri sürerek, itirazın iptaline, asgari %40 oranında icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı Çetin Ü.., kredi sözleşmesini adi kefil sıfatıyla imzaladığını, “müşterek borçlu ve müteselsil kefil” sıfatının hukuken ve tatbikat açısından caiz bulunmadığını, müteselsil kelimesi kullanılmış olsa da kefaletinin adi kefalet olduğunu, o nedenle öncelikle asıl borçlunun takip edilmesi gerektiğini, alacağın likit de olmadığını davanın reddine karar verilmesini cevaben bildirmiştir.

Diğer davalılar Nurettin A … ve Yeşim A … cevap dilekçesi vermemişler; davalı Yeşim A … var duruşmada davanın reddini istemiştir.

Yerel Mahkemece verilen; davalılar Nurettin ve Yeşim’in icra takibinde borca itirazlarının yasal süre geçtikten sonra yapılmış olduğu, haklarında itirazın iptali davası açılmasında davacının hukuki yararı bulunmadığı gerekçesiyle anılan iki davalı hakkındaki davanın reddine; süresi içinde borca itiraz etmiş olan davalı Çetin Ü … yönünden ise, bilirkişi raporundaki hesaplama esas alınmak suretiyle, bu davalı hakkındaki davanın kısmen kabulüne, itirazın 1.311.986.119 TL:. üzerinden iptaline, aynı miktar üzerinden icra inkar tazminatına dair karar, Özel Dairece metni yukarıda bulunan ilamla bozulmuş; Yerel Mahkeme, gerekçesini tekrarlayarak ve özellikle, bozma ilamında değinilen kanun değişikliğinin, sözleşmeden, icra takibinden ve eldeki davadan sonra yürürlüğe girmiş olması nedeniyle somut olayda uygulama yerinin bulunmadığını vurgulamak suretiyle önceki kararında direnmiştir.

Davacı Banka ile davalılardan Nurettin A … arasındaki 8.6.2000 günlü “Taksitli Halk Kredisi Sözleşmesi” başlıklı sözleşmeyle, anılan davalıya 2 milyar TL. tutarında kredi kullandırıldığı, sözleşmeyi davalılar Yeşim A … ve Çetin U … ‘ın ve ayrıca dava dışı iki gerçek kişinin “müşterek borçlu ve müteselsil kefil” sıfatıyla imzaladıkları; davacı Bankanın, kredi borçlusu ile müşterek borçlu ve müteselsil kefillere gönderdiği 21.12.2000 tarihli ihtarnameyle, 8.12.2000 itibariyle ödenmesi gereken 443.603.554 TL. borcun ödenmemiş olması nedeniyle temerrüdün gerçekleştiğini, sözleşme gereğince kredi hesabının 20.12.2000 tarihi itibariyle kesilerek 1.580.868.005 TL. borç bakiyesi bulunduğunu belirtip, borcun tebliğden itibaren 10 gün içinde ödenmesini istediği, ihtarnamenin muhataplarına tebliğ edildiği, ödeme yapılmaması üzerine, davacı Banka vekili tarafından 28.3.2001 günlü takip talebiyle, kredi borçlusu ile müşterek borçlu ve müteselsil kefiller aleyhine başlatılan ve İstanbul 6.İcra Müdürlüğünün 2001/10195 esas sayılı dosyası üzerinden yürütülen ilamsız icra takibiyle, kredi sözleşmesine dayalı olarak ödenmemiş borç .. tutarı 1.401.518.863 TL.nin faiziyle birlikte tahsilinin istenildiği, davalı Çetin U … ‘ın, süresi içerisindeki 10.4.2001 tarihli dilekçesiyle borca itiraz ettiği, bu itiraz üzerine görülmekte olan itirazın iptali davasının açıldığı, dosya kapsamından anlaşılmaktadır.

Bozma ve direnme kararlarının içerik ve kapsamlarına göre, Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, sözleşmeyi kefil sıfatıyla imzalamış olan davalı Çetin U … yönünden; 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 6.3.2003 gün ve 4822 sayılı Kanun ile değişik 10. maddesi hükmünün uygulama yerinin bulunup, bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.

Yukarıda değinildiği üzere, takibe konu borcun dayanağını teşkil eden kredi sözleşmesi 8.6.2000 tarihinde imzalanmış, ihtarname 21.12.2000 tarihinde keşide edilmiş, icra takibi 28.3.2001 günlü takip talebiyle başlatılmış ve eldeki dava 23.10.2001 tarihinde açılmış; 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ‘un 4822 sayılı Kanun ile değişik 10. maddesindeki “Tüketici kredisinin teminatı olarak şahsi teminat verildiği hallerde kredi veren, asıl borçluya başvurmadan kefilden borcun ifasını isteyemez.” Hükmü ise, 6.3.2003 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

Özel Dairenin bozma ilamında, bu hükmün eldeki davada da uygulanması gerektiği benimsenmiş; eş söyleyişle, Kanunun geçmişe etkili olacağı kabul edilmiş; Yerel Mahkeme ise aksi görüşle direnme kararı verilmiştir.

Bu noktada, uyuşmazlığın üzerinde toplandığı yön itibariyle; Türk Hukuk Sisteminde Kanunların geriye yürümesi ( geçmişe etkililik ) konusunda genel ve kısa bir değerlendirme yapılmasında yarar görülmüştür:

Öncelikle belirtilmelidir ki; yürürlüğe giren bir kanunun geriye yürüyüp yürümeyeceği ( geçmişe etkili olup, olamayacağı ) konusunda mevzuatımızda genel bir hüküm yoktur. Ancak, toplum barışının temel dayanağı olan hukuka ve özellikle kanunlara karşı güveni sağlamak ve hatta, kanun koyucunun keyfi hareketlerine engel olmak için, öğretide, tersini öngören bir hükmü kendi bünyesinde taşımayan bir kanunun kural olarak geriye yürümeyeceği ( geçmişe etkili olamayacağı ) esası kabul edilmiştir. Buna göre, gerek Özel Hukuk ve gerekse Kamu Hukuku alanında, kural olarak her kanun, eğer tersini öngören bir hüküm taşımıyorsa, ancak yürürlüğe girdiği tarihten sonraki zamanda meydana gelen olaylara ve ilişkilere uygulanır; o tarihten önceki zamana rastlayan olaylara ve ilişkilere uygulanmaz. Hukuk güvenliği bunu gerektirir.

Kanunların geriye yürümemesi ( geçmişe etkili olmaması ) kuralının istisnaları da vardır. Bunlardan birini, beklenen ( ileride kazanılacağı umulan ) haklar oluşturmaktadır. Diğerini ise; Kamu düzeni ve genel ahlaka ilişkin kurallar oluşturmaktadır. Bu iki halde kanunların geriye yürümesi söz konusudur. Ayrıca; Yargılama hukukunu düzenleyen ( usul hukukuna ilişkin ) kanunlar da, ilke olarak geçmişe etkilidir ( Prof. Dr. Necip Bilge, Hukuk Başlangıcı, 14. Bası, Turhan Kitabevi, Ankara, 2000, sh: 193-194; Prof. Dr. A. Şeref Gözübüyük, Hukuka Giriş ve Hukukun Temel Kavramları, 18.Bası, Turhan Kitabevi, Ankara 2003, sh: 73 ).

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 09.03.1988 tarih ve 1987/2-860 E, 1988/232 K; 13.10.2004 tarih ve 2004/10-528 E, 2004/533 K; 06.04.2005 tarih ve 2005/10-183 E, 2005/241 K;06.02.2008 gün ve 2008/3-60 E, 2008/94 sayılı kararları da aynı yöndedir.

Somut olay bu çerçevede değerlendirildiğinde: 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 10. maddesinde 4822 sayılı Kanun ile yapılan değişikliğin geçmişe etkili olacağına dair, anılan Kanunda bir hüküm bulunmadığı gibi; olayda az yukarıda belirtilen istisnalardan herhangi birinin söz konusu olmadığı da açıktır.

İtirazın iptaline ilişkin eldeki davada, davacı tarafça alacağın dayanağı olarak gösterilen kredi sözleşmesi 8.6.2000 tarihinde imzalanmış, ihtarname 21.12.2000 tarihinde keşide edilmiş, icra takibi 28.3.2001 günlü takip talebiyle başlatılmış ve eldeki dava 23.10 .2001 tarihinde açılmıştır.

Bu durumda, 6.3.2003 tarihinde yürürlüğe girmiş olan 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 4822 sayılı Kanun ile değişik 10. maddesindeki “Tüketici kredisinin teminatı olarak şahsi teminat verildiği hallerde kredi veren, asıl borçluya başvurmadan kefilden borcun ifasını isteyemez.” Hükmünün somut olayda uygulama yeri yoktur. Uyuşmazlık, anılan değişiklikten önceki yasal durum çerçevesinde değerlendirilip, çözüme bağlanmalıdır.

Yerel Mahkemenin aynı yöndeki direnme gerekçesi yerindedir. Ne var ki, işin esası Özel Dairece incelenmediğinden, bu yönden inceleme yapılmak üzere, dosya Özel Daireye gönderilmelidir.

SONUÇ : Davalı Çetin Ü … ‘ın esasa yönelik diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 13. Hukuk Dairesine gönderilmesine, 20.02.2008 gününde oybirliği ile karar verildi.