Esas :2006/186
Karar:2006/184
Tarih:28.12.2006
Jandarma personeli olan sanığın eylemi, önleyici kolluk devriyesi şeklindeki mülki (idari) görev sırasında gerçekleşmiş olsa da; emrin doğrudan mülki görevle ilgili olmaması, emrin mülki, adli ve diğer görevlere takaddüm eden (önce gelen) ve tüm görevler sırasında da söz konusu olan askeri hizmet ilişkisinden kaynaklanmış olması, belirtilen eylemin askeri suç niteliğinde bulunan emre itaatsizlikte ısrar suçunu oluşturması karşısında, eylem ve atılı suç nedeniyle sanık hakkında yargılama yapma görevinin askeri mahkemeye ait olduğu sonucuna varılmıştır.
Daire ile Başsavcılık arasında ortaya çıkan ve Daireler Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; silah kazalarını önlemeye yönelik emre mülki görev sırasında aykırı hareket eden sanığın eyleminin hangi suçu oluşturduğu ve buna bağlı olarak yargılamanın askeri mahkemenin mi, yoksa adli mahkemenin mi görevine girdiğidir.
Daire; silah kazalarını önlemeye yönelik emre aykırı hareketin jandarmanın mülki görevi sırasında meydana geldiği saptamasıyla suç nitelendirmesi yapmaksızın, eylem nedeniyle yargılama görevinin adli mahkemeye ait olduğunu kabul ederken;
Başsavcılık; sanığa tebliğ edilmiş olan emrin jandarmanın tüm görevleri ve hizmet koşullarında geçerli olduğunu, eylemin askeri suç niteliğinde olan emre itaatsizlikte ısrar suçunu oluşturduğu ve yargılama görevinin askeri mahkemeye ait olduğunu ileri sürmektedir.
Dava dosyasındaki delillere göre; somut olayın, 22.1.2005 tarihinde 00.00-05.00 saatleri arasında araçla ve yanında iki asker olduğu halde “önleyici kolluk devriyesi” olarak görevlendirilen Uzm.J.Çvş. Ü.E.’nin, saat 02.30 sıralarında kendisine zimmetli MP-5 tabancasını araçta bırakarak içkili gazinoyu kontrol amacıyla araçtan ayrılması, araçta kalan devriye personeli olan diğer sanığın tabancayı kurcalayarak ateş almasına ve hasar meydana gelmesine neden olması şeklinde geliştiğinde kuşku bulunmamaktadır.
Ayrıca, “zati ve miri tabancamı görev esnasında sadece kılıfında taşıyacağım” ve “zati ve miri tabancamı evde ve çalışma yerinde açıkta bırakmayacağım” şeklinde hüküm içeren emirlerin olay öncesinde sanığa tebliğ edildiği, rütbeli personelin kadro silahı olan MP-5 tabancanın taşınma şeklinin de emir gereğince tüm personele tatbiki olarak gösterilmek suretiyle anlatıldığı görülmektedir.
Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle Jandarma personelinin statüsü, sorumluluk alanındaki görevlerinin niteliği, bu görevlerin yerine getirilmesi sırasında işlenen suçlar ve tabi olunan yargı yerleri açısından yasal düzenlemeleri incelemek gerekmektedir.
2803 sayılı Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanununun 4 üncü maddesi; “Jandarma Genel Komutanlığı, Türk Silahlı Kuvvetlerinin bir parçası olup, Silahlı Kuvvetlerle ilgili görevleri, eğitim ve öğretim bakımından Genelkurmay Başkanlığına, emniyet ve asayiş işleriyle diğer hizmetlerin ifası yönünden İçişleri Bakanlığına bağlıdır…” hükmünü içermektedir.
Aynı Kanunun 7 nci maddesinde; Jandarmanın sorumluluk alanlarında genel olarak görevleri;
a- Mülki görevleri; emniyet ve asayiş ile kamu düzenini sağlamak, korumak ve kollamak, kaçakçılığı men, takip ve tahkik etmek, suç işlenmesini önlemek için gerekli tedbirleri almak ve uygulamak, ceza infaz kurumlarının dış korumalarını yapmak,
b- Adli görevleri; işlenmiş suçlarla ilgili olarak kanunlarda belirtilen işlemleri yapmak ve bunlara ilişkin adli hizmetleri yerine getirmek,
c- Askeri görevleri; askeri kanun ve nizamların gereği görevlerle Genelkurmay Başkanlığınca verilen görevleri yapmak,
d- Diğer görevleri; yukarıda belirtilen görevlerin dışında kalan ve diğer kanun ve nizam hükümlerinin icrası ile bunlara dayalı emir ve kararlarla Jandarmaya verilen görevleri yapmak, şeklinde sayılmıştır.
Jandarma personeli tarafından işlenen suçlar nedeniyle yapılacak soruşturmaların usulü ve tabi olunan yargı yerleri konusu ise, 2803 sayılı Kanunun 15 inci maddesinde düzenlenmiş olup; bu maddenin (c) bendinde; Jandarma personelinin askeri yargıya tabi suçları nedeniyle 353 sayılı Kanun hükümlerine göre işlem yapılarak, haklarında ASCK. ve TCK. hükümlerinin tatbik olunacağı, aynı maddenin (d) bendinde; Jandarma personelinin mülki hizmetten doğan veya bu tür hizmeti yaparken işledikleri suçlar nedeniyle adli yargıya tabi oldukları, haklarında 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun hükümlerine göre işlem yapılacağı belirtilmiştir.
Diğer taraftan, askeri mahkemelerin genel olarak görevlerini düzenleyen 353 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi ise, “Askeri mahkemeler, kanunlarda aksi yazılı olmadıkça, asker kişilerin askeri olan suçları ile bunların asker kişiler aleyhine veya askeri mahallerde yahut askerlik hizmet ve görevleri ile ilgili olarak işledikleri suçlara bakmakla görevlidirler.” hükmünü içermektedir.
Dava konusu olayda Jandarma personeli olan sanığın ihlal ettiği emirlerin amacının, olası silah kazalarını önlemek ve böylece yalnız askeri hizmet ve görevlerin değil, mülki, adli ve diğer görevlerin de sağlıklı ve amaca uygun bir şekilde yerine getirilmesini sağlamak olduğu kuşkusuzdur. Silahın personele teslimiyle birlikte, silah ve onu kullanacak olan personel arasında askeri hizmet ilişkisi kendiliğinden doğmaktadır. Personele silah teslimiyle ortaya çıkan askeri hizmet ilişkisi, Jandarma personeli açısından yalnız askeri hizmet ve görev alanıyla sınırlı olmayıp, bu ilişki Jandarmanın mülki, adli ve diğer görevlerine öncelik ve süreklilik arz eder niteliktedir.
Silahla personel arasındaki ilişkinin askeri hizmet ilişkisi niteliğinde bulunması karşısında, Jandarmanın tüm hizmet ve görevleri sırasında silah kazalarını önlemek amacıyla verilen ve niteliği itibarıyla askeri hizmete ilişkin bulunan emirlere aykırı davranışlar da, ASCK.nun 87 nci maddesinde düzenlenen emre itaatsizlikte ısrar suçunu oluşturduğundan, emre itaatsizlikte ısrar suçu ise unsurları ve cezası ASCK.’da yazılı ve yalnızca asker kişilerin işleyebileceği ve bu nedenle “sırf askeri suç” olarak nitelendirilen bir suç olup, 353 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi gereğince bu suç nedeniyle yargılama yapma görevinin Askeri Mahkemeye ait olduğu kuşkusuzdur.
Jandarma personeli olan sanığın eylemi, önleyici kolluk devriyesi şeklindeki mülki (idari) görev sırasında gerçekleşmiş olsa da; emrin doğrudan mülki görevle ilgili olmaması, emrin mülki, adli ve diğer görevlere takaddüm eden (önce gelen) ve tüm görevler sırasında da söz konusu olan askeri hizmet ilişkisinden kaynaklanmış olması, belirtilen eylemin askeri suç niteliğinde bulunan emre itaatsizlikte ısrar suçunu oluşturması karşısında, eylem ve atılı suç nedeniyle sanık hakkında yargılama yapma görevinin askeri mahkemeye ait olduğu sonucuna varıldığından, Başsavcılık itirazının kabulü ile Dairenin mahkumiyet hükmünün görev yönünden bozulmasına ilişkin kararının kaldırılmasına, diğer yönlerden temyiz incelemesine devam olunmak üzere dava dosyasının Daireye iadesine karar verilmiştir.