T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
E. 2001/8160
K. 2001/9546
T. 18.6.2001
• BOŞANMADA MADDİ TAZMİNAT
• BOŞANMADA MANEVİ TAZMİNAT
ÖZET : Boşanmaya sebep olan olaylarda davacı kadının hiçbir kusurunun olmadığı anlaşıldığından, en azından eşinin desteğini yitiren kadın lehine, tarafların sosyal ve ekonomik durumları ve hakkaniyet ilkesi nazara alınarak, uygun miktarda maddi tazminat takdiri gerekir.
Boşanma’da hiç kusursuz eş lehine takdir edilen 250.000.000.- TL. manevi tazminat, hakkaniyet ilkesine aykırıdır.
DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm tazminatlar yönünden temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü.
KARAR : 1- Boşanmaya neden olan olaylarda davalının davacıyı dövdüğü belirlenmiş, davacının kusurlu bir davranışı kanıtlanmamıştır.
2- Medeni Kanunun 143/1. maddesi mevcut ve hatta muntazar ( beklenen) bir menfaati boşanma yüzünden haleldar olan kabahatsiz karı veya kocanın, kabahatli olan taraftan maddi tazminat isteyebileceğini, 152. maddesi de, evin seçimi, karı ve çocukların uygun biçimde geçindirilmesinin kocaya ait olduğunu öngörmüştür. Toplanan delillerden boşanmaya sebep olan olaylarda kadının hiçbir kusurunun olmadığı anlaşılmaktadır. Boşanma sonucu kadın, en az eşinin desteğini yitirmiştir. O halde mahkemece, tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile hakkaniyet ilkesi ( MK. Md,4) dikkate alınarak kadın yararına uygun miktarda maddi tazminat verilmelidir. Bu yönden dikkate alınmaması doğru görülmemiştir.
3- Tarafların tesbit edilen ekonomik ve sosyal durumlarına, paranın alım gücüne şahsiyet haklarına özellikle aile bütünlüğüne yapılan saldırının ağırlığına nazaran * kadın yararına hükmolunan manevi tazminat azdır.
Medeni Yasanın 4. maddesindeki hakkaniyet ilkesi de nazara alınarak daha uygun miktarda manevi tazminat ( MK.143/2) takdiri gerekir. Yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ : Temyiz olunan hükmün açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, oybirliğiyle karar verildi.
ELAZIĞ ASLİYE 2. HUKUK MAHKEMESİNİN 19.4.2001 TARİH
ESAS: 2000/360 – KARAR: 234 SAYILI KARARI:
Taraflar arasındaki boşanma davasının mahkememizde yapılan açık duruşması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili mahkememize verdiği dava dilekçesinde tarafların 3 yılı aşkın süredir evlendiklerini, bir süre davalının ailesi ile birlikte oturmak zorunda kaldıklarını, daha sonra müstakil bir eve taşındıklarını, davalının ailesi müstakil eve taşınmalarından dolayı davacıyı sebep gösterdiklerini, bu yüzden davalının ailesinin davacıya sık sık telefonla taciz ettiklerini, bu nedenle davalının davacıyı birkaç kez dövdüğünü, burnunu kırdığını, tarafların birlikte karar vererek tayinlerini Turgutluya istediklerini ancak davalının ailesinin karşı çıkması nedeni ile davacının tayinin Turgutluya çıktığını, davalının gitmediğini, davalının ailesinin etkisinde kalarak tayinini Turgutluya yapmadığını, davalının davacı aleyhine boşanma davası açtığını, dava aleyhine sonuçlanınca tekrar davacıyı rahatsız etmeye başladığını, taraflar arasında şiddetli geçimsizlik olduğunu ayrı yaşadıklarını belirterek boşanmalarına karar verilmesini, davacı lehine 20 milyon lira tedbir nafakası ile 5 milyar maddi 5 milyar manevi tazminata hükmedilmesine karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili verdiği cevap dilekçesinde tarafların evliliklerini yürütemeyecekleri derecede sarsıldığını, ancak istenen tazminat ve nafakanın reddine karar verilmesini, davalının memur olduğunu asgari ücret seviyesinde maaş aldığını istenen tazminatın pek faiş olduğunu belirtmiştir.
Tarafların aile nüfus kayıt tabloları incelenmiş, 18.9.1997 tarihinde evlendikleri görülmüştür.
Elazığ 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1999/381-540 esas karar sayılı dosyası celb edilmiş, davacının Ali Haydar Koçak, davalının Aysel Koçak olduğu, davanın boşanma davası olduğu 11.3.1999 tarihinde tarafların boşanmalarına karar verildiği, kararın temyiz edildiği, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 7.6.1999 tarih ve 1999/4880-6386 sayılı kararı ile geçimsizlikde davacının kusurlu olması nedeni ile davanın reddine karar vermek gerektiği, gerekçesiyle bozularak gelmiş, yapılan yargılamada bozmaya uyularak 7.12.1999 tarihinde davanın reddine karar verildiği kararın yargıtayda onanarak kesinleştiği görülmüştür.
Taraf tanıkları dinlenmiş, davacı tanıkları tarafların evlendikten kısa bir sonra aralarında geçimsizlik çıktığını, evlendiklerinde müstakil bir eve gitmediklerini davalının ailesi ile birlikte oturduklarını, tarafların kavga ettiklerini, davalının davacının burnunu kırdığını, daha sonra müstakil eve gitmelerine rağmen tarafların yine anlaşamadıklarını, davalının ailesinin tesirinde kaldığını bu nedenle evde huzursuzluk çıkardığını, geçimsizliğin davalıdan kaynaklandığını belirtmişlerdir.
Davalı tanıkları beyanlarında taraflar arasında husursuzluk olduğunu geçinemediklerini, taraflar evlendikten sonra davalının ailesi ile birlikte oturdukları, davalının ailesi ile birlikte bir müddet oturduklarını daha sonra ayrı ev tutup ayrıldıklarını, sonra aralarında huzursuzluk çıktığını, araya girmelerine rağmen barıştıramadıklarını, daha sonra davacının tayinini Manisaya yaptırıp gittiğini belirtmişlerdir.
GEREKÇE:
Gerek dava dosyamız, gerekse davamızın davalısının davacı olduğu 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 999/381 esas sayılı dava dosyasının içeriğinden aile birliğinin temelinden sarsıldığı anlaşılmakla tarafların boşanmalarına, şartları oluşmadığı gibi isbat da edilemediğinden maddi tazminata ilişkin taleplerin reddine, aile birliğinin sarsılmasında davalının davacıdan daha fazla kusurlu görülmekle davacı lehine bir miktar manevi tazminat takdir edilmesi gerektiği sonucuna varılmakla;
HÜKÜM:
Yukarıda açıklanan nedenlerle;
Boşanma davası yönünden davanın KABULÜNE,
Tunceli ili Ovacık ilçesi Ağaçpınar köyü Cilt: 0003, kütük: 0065 de nüfusa kayıtlı bulunan Mehmet ve Fatma kızı 20.4.1974 d.lu AYSEL KOÇAK ile, Baki ve Yeter oğlu 29.2.1972 d.lu ALİ HAYDAR KOÇAK’ın şiddetli geçimsizlik nedeni ile BOŞANMALARINA,
250 Milyon lira manevi tazminatın davalıdan alınarak davacıya verilmesine, Maddi tazminata dair taleplerin reddine,
Peşin alınan harcın mahsubu ile bakiye 1.160.000 lira harcın davalıdan tahsiline,
Davacı vekili için tayin ve takdir edilen 45.000.000 lira maktu ücreti vekaletin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
Davacı tarafın yaptığı 11.200.000 lira mahkeme masrafının davalıdan alınarak davacı tarafa verilmesine dair,
Taraf vekillerinin yüzlerine karşı kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkca okunup anlatıldı.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2005/2-729
K. 2005/705
T. 7.12.2005
• BOŞANMA DAVASI ( Boşanmaya Davacının Neden Olması – Davalının Eylemlerinin Boşanmaya Neden Olan Olaylarla Doğrudan Bir İlliyet Bağının Bulunmaması/Davalının Fer’i Nitelikteki Kusurların Tazminat İstenmesine Engel Olmayacağı )
• TAZMİNAT ( Boşanmaya Davacının Neden Olması – Davalının Eylemlerinin Boşanmaya Neden Olan Olaylarla Doğrudan Bir İlliyet Bağının Bulunmaması/Davalının Fer’i Nitelikteki Kusurların Tazminat İstenmesine Engel Olmayacağı )
• UZUN SÜREDİR METRES HAYATI YAŞAYARAK EŞİNİ ALDATMA ( Davalının Eylemlerinin Boşanmaya Neden Olan Olaylarla Doğrudan Bir İlliyet Bağının Bulunmaması – Davalının Fer’i Nitelikteki Kusurların Tazminat İstenmesine Engel Olmayacağı )
• FER’İ NİTELİKTEKİ KUSURLARIN TAZMİNAT İSTEMİNE ETKİSİ ( Olmadığı – Davalının Eylemlerinin Boşanmaya Neden Olan Olaylarla Doğrudan Bir İlliyet Bağının Bulunmaması Nedeniyle )
• METRES HAYATI YAŞAYARAK EŞİNİ ALDATMA ( Uzun Süredir/Davalının Eylemlerinin Boşanmaya Neden Olan Olaylarla Doğrudan Bir İlliyet Bağının Bulunmaması – Davalının Fer’i Nitelikteki Kusurların Tazminat İstenmesine Engel Olmayacağı )
ÖZET : Taraflar 1977 yılında evlenmişlerdir. Bu evlilikten müşterek iki çocukları bulunmaktadır.
Davacının 10-12 sene öncesinde aynı işyerinde birlikte çalıştıkları kendisinden 20 yaş küçük bir kadınla ilişkisi olduğu, bu kadınla birlikte çok samimi olarak dolaştığı, sinemaya gittiği, daha sonra ilişkisini ilerletip karı koca hayatı yaşadığı, bu nedenle önce evine geç gelmeye başladığı, bir süre sonra ise tamamen müşterek haneyi terkedip bu kadınla birlikte yaşadığı, bankada memur olan ve daha sonra emekli olan davalının da katkısı ile alınan taşınmazların davacı üzerine kaydedildiği anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca; boşanmaya davacının eşini metres hayatı yaşayarak uzun süredir aldatma şeklinde gerçekleşen eyleminin neden olduğu, davalının eylemlerinin, boşanmaya neden olan olaylarla arasında doğrudan bir illiyet bağının bulunmadığı, bu fer’i ( ikinci, yan )nitelikteki kusurların tazminat istenmesine engel olmayacağı anlaşılmaktadır.
DAVA : Taraflar arasındaki “boşanma ve tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; K. 3. Aile Mahkemesince boşanma davasının kabulüne nafaka isteminin kısmen kabulüne maddi ve manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne dair verilen 19.3.2004 gün ve 2003/4-2004/425 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 5.10.2004 gün ve 2004/7873-11242 sayılı ilamı ile;
( … 4722 sayılı kanunun 1.maddesi hükmü de dikkate alındığında olaya 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi hükümlerinin uygulanması gerekir.
1- Davalı vekili, 21.05.2004 tarihli dilekçesiyle temyiz talebinden feragat ettiğini bildirdiğinden davalının temyiz dilekçesinin feragat nedeniyle reddine karar verilmesi gerekmiştir.
2- Davacının temyizine gelince;
Hüküm maddi ve manevi tazminat yönünden temyiz edilmiştir. Toplanan delillerden davacının bir başka kadınla ilişkisinin olduğu, tanıklar Z, R ve Y’nın beyanlarından anlaşılmaktadır.
Davacı tanıklarından kardeşi M. “…davalının kocasına Ordu kırosu dediğini” tanık A “…on yıl önce davalının kocasına tokat vurduğunu”, tanık Atilla, davalının, kayınvalidesine davacıyı kastederek “…çocuğun işe yaramaz, iyi koca değil” dediğini ifade etmişlerdir. Bu duruma göre boşanmaya sebep olan hadiselerde az da olsa davalıda kusurludur. Türk Kanunu Medenisinin 143/1-2 maddesi koşulları gerçekleşmemiştir. O halde davalının maddi ve manevi tazminat isteğinin reddi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
Hükmün yukarıda 2. bentte gösterilen sebeple bozulmasına… )
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : A- DAVACININ İSTEMİNİN ÖZETİ: Davacı, tarafların 1977 yılında evlendiklerini, evliliğin ilk yıllarından itibaren çeşitli sorunlar çıktığını, son yıllara doğru sorunların arttığını, davalının aşırı baskıcı ve otoriter olduğunu, 9.12.1999 tarihinden beri ayrı yaşadıklarını, taraflar arasındaki evlilik birliğinin temelinden sarsıldığını, yeniden biraraya gelmelerinin mümkün olmadığını açıklayarak tarafların boşanmalarına karar verilmesini istemiştir.B- DAVALININ CEVABININ ÖZETİ: Davalı, davacının iddialarının doğru olmadığını, davacının kendisinden 20 yaş küçük G isimli bir kadınla 8-10 yıldır birlikte karı koca hayatı yaşadığını, evlilik süresi içinde davacının eve sık sık geç geldiğini, bazı günler ise hiç gelmediğini, vaktini bu kadınla geçirdiğini, davacının haksız ve kötüniyetli olduğunu açıklayarak, davanın reddine, 500 milyon TL. yoksulluk, çocukları Özge için 600 milyon TL.iştirak nafakası ile boşanmaya karar verilmesi halinde 150 milyar maddi, 30 milyar manevi tazminata hükmedilmesini istemiştir.
C- YEREL MAHKEME KARARININ ÖZETİ: Davacının eşini G, isimli bayanla aldattığı sabit olmakla birlikte, yargılama esnasında her iki tarafın boşanmaya razı olmasına, esasen taraflar arasındaki evlilik müessesesinin fiilen bitmiş olmasına göre; tarafların boşanmalarına; tarafların müşterek çocuklarının yargılama sırasında 18 yaşını ikmal etmiş olmasına göre velayet ve iştirak nafakası yönünden hüküm tesis edilmemesine, ancak boşanma davasının açılmasında davacının ağır kusurlu bulunmasına, davacı tarafından edinilen malların alınmasında en az davacı kadar davalının da katkısının olmasına göre; davalı yararına maddi ve manevi tazminata hükmedilmiştir…
D- TEMYİZ EVRESİ VE DİRENME: Davalı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece, yukarıya aynen alınan gerekçelerle karar bozulmuştur.
Yerel mahkeme ise; davacı tanıkları tarafından davalının 10 yıl önce söylediği iddia edilen “Ordu kırosu ve işe yaramaz, iyi koca değil” gibi sözlerin ve kocasına tokat attığına ilişkin beyanın tarafların yakın akrabası olmayan tarafsız tanık beyanları ile doğrulanmadığı gibi, davalı tanık beyanları ile de çelişki oluşturduğunu, diğer delillerle de desteklenmediğinden inandırıcı bulunmadığını, öte yandan bu şekilde bir muameleye maruz kaldığı iddia eden davacının 10 yılı aşkın süre evliliğini devam ettirmesi ve bu kadar uzun bir süre ses çıkarmamasının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, davalının ancak psikologla yaptığı görüşmeden sonra boşanmayı kabul ettiğini, bu evlilikte asıl mağdurunun davalı kadın olduğunu, uzun yıllar önce meydana geldiği iddia edilen, sebep ve saiki belli olmayan bir takım söz ve davranışlar gerekçe gösterilerek davalı kadının kusurlu kabul edilmesinin ve buna göre de maddi ve manevi tazminatın reddedilmesinin hakkaniyete aykırı olduğunu açıklayarak önceki kararda direnmiştir.
E-UYUŞMAZLIK: Boşanmaya neden olan olaylarda davalı kadının da kusurlu bulunup bulunmadığı, tali ( fer’i, ikincil )kusuru bulunan taraf lehine tazminata hükmedilebilip hükmedilemeyeceği noktalarında toplanmaktadır.
F-GEREKÇE: Somut olayda taraflar 1977 yılında evlenmişlerdir.Bu evlilikten müşterek iki çocukları bulunmaktadır. Dosya kapsamına ve tanık beyanlarına göre; Davacının 10-12 sene öncesinde aynı işyerinde birlikte çalıştıkları kendisinden 20 yaş küçük bir kadınla ilişkisi olduğu, bu kadınla birlikte çok samimi olarak dolaştığı, sinemaya gittiği, daha sonra ilişkisini ilerletip karı koca hayatı yaşadığı, bu nedenle önce evine geç gelmeye başladığı, bir süre sonra ise tamamen müşterek haneyi terkedip bu kadınla birlikte yaşadığı, bankada memur olan ve daha sonra emekli olan davalının da katkısı ile alınan taşınmazların davacı üzerine kaydedildiği anlaşılmaktadır.
Öte yandan davacı tanıkları olan davacının kız kardeşi herhangi bir zaman, mekan sebep ve saik beyan etmeden davalının kocasına “ordu kırosu” dediğini ifade etmiştir. Yine davacının dayısı A; “10 sene kadar önce davalının kocasına bir tokat attığını” gördüğünü, ayrıca, bir gün kayınvalidesine “çocuğun işe yaramaz, iyi koca değil” dediğini duyduğunu beyan etmiştir.
Hemen belirtilmelidir ki, 4722 sayılı Türk Medeni Kanunun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 1. maddesinin 1. fıkrası “Türk Medeni Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önceki olayların hukuki sonuçlarına, bu olaylar hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmişse kural olarak o kanun hükümleri uygulanır” hükmünü taşımaktadır. Buna göre; Türk Medeni Kanunu 1 Ocak 2002 tarihinde yürürlüğe girmiş, görülmekte olan dava ise 28.06.2001 tarihinde açılmış olduğundan, olayda 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi hükümlerinin uygulanması gerekir.
743 sayılı Türk Kanunu Medenisi’nin “Boşanma halinde maddi ve manevi tazminat” kenar başlıklı 143. maddesi; “Mevcut ve hatta muntazar bir menfaati boşanma yüzünden haleldar olan kabahatsiz kan veya kocanın kabahatli olan taraftan münasip maddi bir tazminat talebine hakkı vardır.
Bundan başka boşanmaya sebebiyet vermiş olan hadiseler karı veya kocanın şahsi menfaatlerini ağır bir surette haleldar etmiş ise, hakim manevi tazminat namiyle muayyen bir meblağ dahi hükmedebilir.”hükmünü taşımaktadır.
Buna göre tazminata hak kazanmak için; tazminat isteyenin kusursuz, karşı tarafın kusurlu olması ve boşanma olayının bu kusurlu davranıştan kaynaklanması, maddi tazminat için mevcut veya beklenen bir yararın hukuka aykırı olarak zedelenmiş olması, manevi tazminat için ise kişilik haklarının ağır şekilde zedelenmiş olması gerekir.
Maddi olayın sağlıklı bir çözüme kavuşturulması için, kusur unsurunun niteliği ile kapsam ve ağırlığının açıklığa kavuşturulması gerekir.
Bilindiği üzere Türk Kanunu Medenisinin 143.maddesine göre boşanma nedeniyle diğer eşten tazminat istenilebilmesi için, tazminat talep eden eşin kusursuz olması gerekir. Burada “kusursuz olma” deyimine verilecek anlam son derece önemlidir. Gerçekten kusursuz olmadan maksat acaba tazminat talebinde bulunacak eşin “mutlak kusursuzluğu” mudur? Başka bir söyleyişle “kusursuz eş” deyiminden, boşanmada en küçük bir kusuru bile bulunmayan eşi mi anlamak gerekir?
Doktrinde “kusursuz olma” deyiminden mutlak kusursuzluğun anlaşılmasının doğru olmayacağı kanaati yaygındır. ( Oztan, B. Aile Hukuku 1979 Baskı s. 299; Fevzioğlu, F.N. Aile Hukuku 1986 Baskı, s.404 vd; Akıntürk, T.Aile Hukuku 1975 Baskı s.232. Velidedeoğlu H.V. Aile Hukuku 1965 Baskı s.259 vd.; Tekinay, S.S. Türk Aile Hukuku 1986 Baskı s.268 )Zira, bir boşanma davasında hele uzun yıllar sürmüş bir evlilikte eşlerden birinin mutlak olarak kusursuz olması pek enderdir. Çoğunlukla az yada çok her iki eşin de kusurlu olması olasılığı vardır. Eğer tazminat talep edecek eşin mutlak surette kusursuz olması aranacak olursa, bu şart maddi tazminat talebinin sınırlarını çok daraltır ve onu ancak istisnai hallere indirger ki, böylece tazminat kurumu da pratik değerini büyük ölçüde kaybetmiş olur. Bu düşünceden hareket eden İsviçre Federal Mahkemesi;Evlilik birliğinin bozulmasında ve boşanmaya neden olan olaylarda tazminat talep eden eşin herhangi bir kusuru arasında nedensellik bağının mevcut olup olmadığının araştırılması gerektiği ilkesini benimsemiştir.Buna göre hakim, tazminat talep eden kişinin davranışları ile evliliği sona erdiren nedenler arasında bir illiyet bağı tespit ederse tazminat isteyen eşin kusurlu olduğunu kabul etmeli ve isteğini reddetmeli; diğer durumda, eğer bir illiyet bağ bulunmuyorsa kusursuz olduğunu kabul edip tazminata hükmetmelidir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun çoğunluğu tarafından benimsenen ilke; tazminat isteyen eşin kusurları bulunmakla beraber bunlar, birliğin bozulmasına sebep olan diğer olaylara göre ikinci derecede kalıyor veya bir takım kışkırtmaların tahriklerin basit birer tepkisi olmaktan öteye gitmiyorsa, onu yine kusursuz saymak gerektiği yönünde olmuştur. İsviçre Federal Mahkemesinin görüşü de aynı yöndedir. ( JdT 1963 i 623; JdT 1962 1540/541; BGE 85 II 11= JdT 1959 i 521-522-BGE 90 II 71=JdT 1964 i 633; BGE 93 II 287= JdT 1968 i 379 )( Benzer şekilde; Y.HGK.nun 10.12.2003 gün ve 2003/2-747-738 sayılı ilamı; 20.11.2002 gün ve 2002/2-992-1011 sayılı ilamı; 15.11.2000 gün ve 2000/2-1626-1696 sayılı ilamı )Diğer yandan tazminat isteyen eşin ağır kusuru varsa, birliğin dağılmasına, boşanmaya neden olan bu kusur değil de başka olaylar olsa bile yine de tazminat istemi reddedilmelidir.
Hatta İsviçre Federal Mahkemesinin sonraki kararlarında az kusurlu eşe de tazminat verilebileceği yönündeki içtihatlarını iyice genişletmiştir. ( BGE 99 II 129=JdT 1974 156; -BGE 99 II 353= JdT 1975 134; BGE 98 II 9=JdT 1972 1582 )Bu görüş doktrinde de kabul görmektedir. ( Tekinay, S.S. Türk Aile Hukuku İstanbul 1978 s.267 vd.; Belgesay, M.D. Türk Kanunu Medenisi Şerhi i Şahsın Hukuku Istanbul 1957 s.90 )Bununla beraber, hak sahibinin kusuru oranında tazminat miktarı indirilebilir. ( BK.m.44/ı )( Egger, A./Escher, A./Haab, R./Oser, H. Çeviren Volf Çernis İsyiçre Medeni Kanunu Şerhi c i Giriş ve Kişinin Hukuku, Ankara 1947 s.l72; Oztan, B. Aile Hukuku Ankara 1979 s.299 )
O halde yasanın amaçladığı kusursuzluğun mutlak anlamda kusursuzluk olarak değil, boşanmayı sağlamada yeterli ağırlık taşımayan hafif kusur olarak değerlendirilmesi ( Y.2.HD.29.6.1992 gün 1992/7261-7408 sayılı ilamı )ve bu nitelikte boşanmaya yol açan olay yada olaylarla doğrudan İlliyet bağlantısı bulunmayan fer’i ( yan, ikincil )nitelikteki kusurların tazminat istemine engel olmayacağının kabulü gerektiği sonucuna varılmıştır.
Bu ilkelerin ışığında somut olaya bakıldığında; boşanma sonucunu doğuran hususun davacının eyleminden kaynaklandığı, davacının 8-10 yıldır kendisinden 20 yaş küçük olan bir kadınla birlikte metres hayatı yaşadığı, bu nedenle eşini ve çocuklarını ihmal ettiği, önce eve geç gelmeye başladığı, daha sonra da tamamen terkettiği, yaşanan bu olaylar sonunda davacının ağır kusurlu bulunmasına karşın, davalının da özellikle psikologla görüşmesinden sonra artık evlilik birliğinin yeniden kurulamayacağı kanaatine vararak boşanmayı kabul etmesi üzerine mahkemece boşanmaya karar verildiği anlaşılmaktadır, Özel Dairenin gerekçesinde yer alan davacının yakın akrabası olan bir tanığın “on yıl önce davalının kocasına tokat vurduğunu gördüm” şeklindeki beyanı değerlendirildiğinde; bu eylemin sebep ve saikinin, yerinin ve zamanının tam olarak açıklanmadığı gibi, tarafların bu eylemden sonra evliliklerini devam ettirmeleri nedeniyle, yerleşik Yargıtay uygulamasına göre; artık davacı davalıyı affetmiş sayılması gerekeceğinden boşanmaya neden olan olaylarda davalıya kusur izafe edilmesi mümkün değildir.
Öte yandan yine davalı tanıklarınca doğrulanmamakla birlikte, davacınınyakın akrabası olan bir kısım tanıkların yine sebep ve saikini açıklamadan; davalının kocasına “Ordu kırosu”, kayınvalidesine ise; “oğlun işe yaramaz, iyi koca değil” şeklinde beyanda bulunduğunu ifade ettikleri anlaşılmaktadır.
Davalının bu sözlerinin uzun süre devam eden ailesine karşı ilgisizliğine, karısını metres hayatı yaşayarak aldatmasına ve kocalık vazifelerini yapmamasına tepki olarak söylenen sözler olduğu anlaşıldığından; Yargıtay’ın istikrarlı uygulamasına göre başlı başına boşanmayı sağlayacak eylemler olarak değerlendirilemez. ( YHGK.nun 15.11.2000 gün ve 2000/2-1626-1696 sayılı ilamı, 26.6.2002 gün ve 2002/2-528-569 sayılı ilamı, 10.12.2003 gün ve 2003/2-747-738 sayılı ilamı )
Hal böyle olunca; boşanmaya davacının eşini metres hayatı yaşayarak uzun süredir aldatma şeklinde gerçekleşen eyleminin neden olduğu, davalının yukarıda açıklanan eylemlerinin, boşanmaya neden olan olaylarla arasında doğrudan bir illiyet bağının bulunmadığı, bu fer’i ( ikincil,yan )nitelikteki kusurların tazminat istenmesine engel olmayacağı anlaşıldığından, yerel mahkemenin bu yöne ilişkin direnmesi doğrudur. Ne var ki hükmedilen tazminat miktarına yönelik davacı tarafın temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Dairesine gönderilmesi gerekir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalı lehine tazminata hükmedilmesi gerektiği yönündeki mahkeme kararı doğru olmakla birlikte, davacı vekilinin hükmedilen tazminat miktarına ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Yargıtay 2. HUKUK DAİRESİNE gönderilmesine, karar düzeltme yolu açık olmak üzere 07.12.2005 gününde oyçokluğu ile karar verildi.